Aydos kalesi İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinin sınırları içinde yüksek bir tepe üzerinde Doğu Roma imparatorluğu zamanında yapılmış bir kale. Yunanca da kartal anlamına gelen Aetos kalesinin adı Türkçe’ye Aydos olarak değişerek gelmiş.Yüzyıllardır bakımsız bir harabe halinde toprağın altında yaşamını sürdüren kale yüksek konumundan dolayı keçilerin otladığı bir alan olmasından olacak, Keçi Kalesi olarak da anılıyor. Tepe yukarıdan bakılınca Ağrı dağındaki Durupınar tepeciğindeki Nuh’un Gemisi silüetini andırıyor. Kalenin etrafındaki alan çam, meşe ve gürgen ağaçları içinde bir koru ile kaplı.Toprak bir patika yolla erişilen kale 325 metre yükseklikteki Aydos tepesinin üzerinde 26 000 metrekarelik bir alanı kaplıyor. 2010 yılında Sultanbeyli Belediyesi tarafından başlatılan arkeolojik çalışmalarda kalenin iç içe iki sur yapısı ile çevrili olduğu saptanmış. İç surlar da altı, dış surlar da ise yedi burç, bir ana kapı dışında dört kapı ve iki su sarnıcı olduğu tespit edilmiş. Eskiden su sarnıçlarından suyun toprağın altından tepenin eteklerin den aşağıya dereye kadar akıtıldığı tahmin ediliyor. Son yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalarda kalenin yüzde ona yakın bölümüne erişilebilmiş. Burada yapılan kazılarda, sikke,demir anahtar, çanak çömlek parçaları yeryüzüne çıkartılmış. Bir de kime ait olduğu bilinmeyen yirmi ile yirmi dokuz yaşları arasında olduğu tahmin edilen bir kadının mezarı bulunmuş
Aydos tepesinin bir başka özelliği de burada dünyanın başka hiç bir yerinde yetişmeyen ve isminin içinde İstanbul kelimesi olan tek kır çiçeğinin yetişmesi. Kısaca İstanbulensis* diye bilinen ve altı yapraklı sarı bir laleyi andıran İstanbul çiğdemi şubat ve nisan ayları arasında açıyor ve adeta baharın gelişini müjdeliyor. Sultanbeyli Belediyesi de zaten bu güzel çiçeği hem logosuna taşımış, hem de koruma altına alarak yok olmasını önlemiş. İşte bu nadir bitki de Aydos kalesi yakınlarında çalılıklar ve kale taşları arasında yaşamını ve türünü sürdürüyor.
Kalenin bir de masallara konu olacak bir hikayesi var. Kale Osmanlı devletinin ilk yıllarında, Bizans’ı adeta Bursa’dan gelecek tehlikeyi kollamak için bir ileri karakol görevi yapıyor. Bunu bilen Orhan Gazi kalenin fethedilmesi için üç yiğit komutanını görevlendiriyor. Bunlar Abdurrahman Gazi, Akça Koca ve Konur Alp adlı savaşçılardır. Aetos kalesinin o zamanlar kale tekfuru denilen bir komutanı, komutanın da dillere destan güzellikte bir kızı var. Hani peri padişahlarının kızı türünden, güzel mi güzel, ceylan gözlü, kalem kaşlı, uzun sarı saçlı. Kızın çok talibi var, ama o kimseyi beğenmiyor ve sevdalı yürekleri yakıp duruyor.
Aetos kalesi tekfuru’nun güzel kızı bir gece rüyasında dipsiz bir kuyuya düştüğünü görür. Düş bu ya ! , çamurlar içinde kalır ve çaresizlikten ağlamaya başlar. O sırada yanında kaytan bıyıklı, başı sarıklı genç bir erkek güzeli belirir. Bu adam kızı aldığı gibi yukarı çıkarır, duru suların içinde yıkayıp tekrar ak pak eder ve mis kokulu elbiselerle giydirir ve sonra ortadan kaybolur.
Orhan Gazi’nin emri üzerine 1326 yılında Abdurrahman Gazi ordusunu toplamış ve Aetos kalesini fetih etmek için yola çıkmıştır. Ama kaleye gelince umulmadık bir mukavemetle karşılaşır. Ağır kayıplar vermekte,su dolu hendekleri aşıp bir türlü kalenin içerisine girememektedir. Bu sırada odasının penceresinden aşağıdaki savaşçıları seyreden tekfurun kızının gözü genç Osmanlı komutanı Abdurrahman Gazi’ye takılır. Bu adam onun rüyasında gördüğü, kendisini kuyudan çıkaran genç adamdan başkası değildir. Rüyasında gördüğü adamın iyiliğini unutmayan ve ona meftun olan genç kız hemen bir mektup yazar ve bir taşa sararak pencereden aşağıya genç adamın önüne atar. Abdurrahman Gazi Rumca bilen bir askerine kendisine yazılan notu okutur. Not da , geriye çekilir gibi yapın, gece olunca, kalenin önüne güvendiğin askerlerinle gel ben sizi içeriye alacığım, denmektedir. Gece tekfurun askerleri Truva hikayesindeki gibi zaferlerini kutlayıp, içip eğlenmektedirler. Bu sırada genç kız uzun saçlarını kalenin burçlarından aşağıya sarkıtır, Abdurrahman Gazi de kızın saçlarına tutunarak kaleye çıkar ve kapıyı açarak askerlerini içeri sokar. Kısa bir çarpışmadan sonra artık kale Osmanlı askerleri tarlından fetih edilmiştir. Kalenin alınmasından çok memnun olan Orhan Gazi de Abdurrahman Gaziyi mükafatlandırır ve kırk gün kırk gece süren bir düğünle güzel kızla evlendirir. Onlar ermiş muradına , biz çıkalım kerevetine.
Her masalın bir kaynağı vardır. Bu masalın içinde de da ne kadarı doğruluk vardır bilinmez. Ama hiç değilse tekfurun kızının saçlarını değil de bir halat sarkıtarak rüyasında görüp aşık olduğu Abdurrahman Gazi’yi kale’ye aldığına inanılır. Konu ilk defa Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazade tarafından 15. yüzyılda kaleme alınmıştır. Ama daha sonra aynı hikayenin değişik versiyonları Hadidi, Hoca Saadettin,İbni Kemal, Katip Çelebi ve Salakzade tarafından da anlatılmıştır. Biz de istanbullite olarak buna bir yenisini ekledik. Birde hikayenin 1558 yılında Osmanlı şehnamecisi Arifi arafından minyatür olarak hayallemesi yapılmıştır.
Aydos tepesindeki kale İstanbul’a yapacağım ilk seyahatte görmek istediğim yerlerin başında geliyor. Tabi Beylikdüzü’ne gidince burada yapılan gölet etrafındaki yürüş parkurlarında yürümek, spor tesislerini ve parkları gezmek ve IBB nin sosyal tesislerinde bir öğlen yemeği yemeyi de planlıyorum. Seyahattim Şubat ve Nisan ayları arasında olursa belki kırlarda İstanbullensis çiğdemini de arayıp bulmak fotoğrafını çekmek ve şimdilik internet den aldığım kale resimlerini de istanbullite kamerasından güncellemek isterim.
Cem Özmeral
October 17, 2016
Dublin, Ohio
AYDOS KALESİ ARAYIŞI
2017 yılının Nisan ayında yaptığım Türkiye seyahatim de planladığım Aydos Kalesi gezisini yapmak üzere istanbullite muhabiri Selçuk Eraslanla, arabayla Sultanbeyli’ye doğru yola çıktık. İnternet de kalenin olduğu tepe ve civar ile ilgili bilgileri not etmiştim, hatta buraya hangi otobüslerle gidildiği, ondan sonra yürünecek yollar da yazılıydı. Keşke otobüsle gelmiş olsaydık. Sultanbeyli’ye gelince gördük ki, sorduğumuz hiç kimsenin Aydos kalesin den haberi yoktu. Sorduğumuz herkes bizi değişik yönlere yolladı. Burada girdiğimiz bir tabii parkta, girişteki bekçi bizden giriş ücreti aldı, keçi yolu gibi toprak patika yollardan gide gide internette bahsedilen gölete vardık. Buradan arabayla üzerinde koca bir Türk bayrağı dalgalanan bir tepeye ulaştık. Bu tepede, tek başına arabasıyla küçük oğlunu getirmiş, hava alan bir vatandaşla sohbet ettik. Onun da Aydos kalesinden haberi yoktu. Yavaş yavaş yağmur çiselemeye başlamıştı. Her tarafta sarı, sarı kır çiçekleri vardı. Bunlar istanbulentis çiçeği miydi bilmiyorum, ama birkaç fotoğraf çekmeyi ihmal etmedim. Sonra, tepeden aşağı inerken rastladığımız bir vatandaşa Aydos kalesini sorduk. O da böyle bir kaleyi duymadığını, ama karşı taraftaki tepelerde bir iki yıkıntının olduğunu söyledi. Karşı taraftaki tepe bizim olduğumuz yerden oldukça uzakta idi ve yağmur da şiddetini de artırmıştı. Selçuğun arabası toz toprak içinde kalmıştı. Bu patikalardan tekrar aşağıya inip, sonra tekrar tepelere tırmanmayı göze alamadık. Bir başka sefere ararız diyerek, gerisin geriye İstanbul yoluna koyulduk.
Birkaç gün sonra Columbus ‘dan 1970 li yıllardan tanıdığım ve şimdi İstanbul’a yerleşmiş arkadaşım Cihan Koru ile buluştum. Kadıköy’de iskele de bir kafede oturup sohbet edip eski anıları tazeledik. Benim başarısızlıkla sonuçlana Aydos kalesi gezisini duyan Cihan, "istersen bir de benle dene, seni arabayla alayım, gidip şu kaleyi bulalım" dedi. Tabi sevinerek kabul ettim. Cihan’ın cep telefonunda benimde Amerika’da kullandığım MAP navigator App’i vardı. Ertesi gün Cihan beni Kadıköy’den arabası ile aldı. Sultanbeyli’ye gelirken navigator’a rağmen birkaç çıkışı kaçırdıktan sonra sonunda Aydos kalesine giden tepenin giriş kapısını bulduk. Ama burası askeri bölge gibi çitlerle çevrilmişti ve giriş kapısının yanında bir güvenlik binası vardı. Buradaki görevli , kalenin tadilatta olduğunu ve araziye ziyaretçi alınmadığını söyledi. “Amerka’dan geldik, yapma, etme, bir gezelim” dedikse de dinletemedik.
Proje bir kere daha başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Birkaç gün önce Kars’ dan dönmüştüm ve üşütmüş olmalıydım ki devamlı öksürüyordum. Cihan, “başka bir şey yapalım, şimdi nereye gitmek istersin?” diye sordu. Yavuz Sultan Selim Köprüsü yeni açılmıştı, orayı görmek istedim. E 5 den boğazın tepelerine doğru yol aldık, köprüden geçtik ve Rumeli Feneri tarafında, şimdi adını unuttuğum bir balıkçı köyünde durduk. Hava serin ve rüzgarlıydı, burada durmaktansa Sarıyer’e gitmeye karar verdik. Sarıyer’de ünlü Sarıyer Börekçisi'nde börek yedikten sonra Cihan beni Beşiktaş iskelesine getirdi. Burada vedalaştık ve bende karşıya geçerek bu başarısız projeyi unuttum.
Aradan neredeyse bir yıl geçti. Bu akşam internette gazete haberlerine bakarken bir fotoğraf dikkatimi çekti. Sultanbeyli adını okuyunca da resmin Aydos kalesine ait olduğunu hemen anladım. Haberi ve fotoğrafı aşağıya alıyorum.
4 Mart, 2018
C.Ö.
Fotoğraf ve haber courtesy http://www.milliyet.com.tr/sultanbeyli-gelisimini-surduruyor-gundem-2621094/
Prof. Dr. Halil İnalcık’ın ifadesiyle ‘İstanbul Fethi’nin başladığı yer’ olan Aydos Kalesi’nde arkeolojik kazılar devam ederken restorasyon çalışmaları 4 senedir büyük bir hızla sürüyor. 4875 metrekarelik alanın arkeolojik kazısı tamamlandı. Kazılar esnasında dört nefli bir kilise yapısı açığa çıkarıldı.Bizansdönemine ait buluntuların elde edildiği kalede sur içi kazıları devam ediyor. Konuyla ilgili konuşan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, “Eş zamanlı olarak alanın ziyaretçi girişine açılacak olması sebebiyle Aydos Kalesi B Tipi Mesire Yeri olarak tescil edildi. Kısa zamanda bu çalışmalar sonuçlandıktan sonra Aydos Kalesi İstanbul tarihi mirasına kazandırılarak vatandaşların ziyaretine açılacak” açıklamasında bulundu.
İstanbulensis Çiçeği Sultanbeyli’yi selamladı
Dünyada sadece Aydos Tepesi’nde görülen Crocus Olivieri İstanbulensis Çiçeği Sultanbeyli’ye ‘merhaba’ dedi. Latince isminde İstanbul’un adını taşıyan tekçiçekolan İstanbulensis Çiçeği şubat ayında açarak eşsiz resitaline başladı. Böylelikle, Sultanbeyli Belediyesi’nin logosuna taşıyarak tanıttığı, adına uluslararası şiir festivali düzenlediği İstanbulensis Çiçeği, şimdiden baharın habercisi oldu. Latince ismi Crocus Olivieri İstanbulensis olan ‘İstanbul Çiğdemi’ dünyada sadece Sultanbeyli Aydos Ormanı ve Ömerli Havzası’nda, şubat- nisan ayları arasında açan endemik bir bitki. Sultanbeyli Belediyesi, bu ender bitki türünün korunmasına katkı sağlaması için İstanbul Çiğdemi’ni logosuna taşımıştı. Fark edilmeden önce yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan çiçek 2008 yılında tekrar keşfedildi ve o günden itibaren korumaya alınıp üretimi yapılarak yok olmasının önüne geçildi.
BAŞARISIZ AYDOS KALESİ GEZİSİNDEN BİRKAÇ KARE
*Latince ismiyle Crocus olivieri subsp. istanbulensis), süsengiller (Iridaceae) familyasından