İKİ NOSTALJİK FOTOĞRAF VE THUTMOSİS DİKİLİTAŞI'NIN ÖYKÜSÜ
Sultanahmet meydanında Örmeli Sütun ve Yılanlı Sütunla birlikte yüzyıllardır yer alan görkemli Thutmosis Obeliski, ya da kısaca Dikilitaş diye bilinen anıt en fazla yazdığım konulardan biridir. Son günlerde İnternet’de bulduğum iki eski fotoğraf bana bir kere daha ilham verdi ve bu 3500 yıllık ölümsüz taşın öyküsünü hatırlamama neden oldu.
Yukarıdaki fotoğraflardan kahve renkli olan ilki James Robertson adlı bir İngiliz fotoğrafçısına ait . 1841 yılında İstanbul’a gelen Robertson uzun müddet İstanbul’da yaşamış bir Levanten. İstanbul’un köşe , bucağında çektiği fotoğraflarla o devirde padişahların övgüsünü ve himayesini kazanmış. Fotoğraf 1854 ile 1856 yılları arasında çekilmiş. Dikkatli bakılırsa arkadaki Örmeli Sütunun hemen önünde Burmalı, ya da diğer adıyla Yılanlı Sütun gözüküyor. Eski Hipodrom arazisi olan engebeli alanda bulunan bu sütunlar o zamanlar henüz etrafları çevrilerek koruma altına alınmamış. İkinci resimde görüleceği gibi sonraları sütunların üzerinde bulunduğu arazi doldurularak satıh düzleştirilmiş.Görenler bilir, ilk fotoğrafta çukurda bulunan Yılanlı Sütun bugün yer seviyesinin altında bir silindir çukur içinde korumaya alınmıştır. Fotoğraftaki kişiler de o günkü hayattan bize ipuçları veriyor. Bir dilenci, bir seyyar satıcı( muhtemelen simit ya da şam tatlısı satıcısı) ve bir küfeci ve de bunlara takılan bir iki vatandaş.
Küfeci nedir derseniz ? Bunlar genellikle genç çocuklardı ve asli görevleri pazardan alışveriş yapan hanımların aldığı erzak ve zerzevatı küfeleri ile eve taşımaktı. Yani bugün süper marketlerde kullanılan alışveriş arabalarının evlere kadar servis yapan şekli idiler. Bir de meyhaneler de içkiyi fazla kaçıran sarhoşlara “Uber” lik yapar ve onları küfelerinde evlerine taşırlardı. Küfelik olma tabiri de buradan gelmedir.
İkinci fotoğraf 1862 yılında İrlandalı fotoğrafçı Francis Bedford tarafından çekilmiş. Bu resim bugünkü duruma çok daha yakın bir görüntü. Bu ikinci fotoğraf birincisinin tam aksi istikametinden çekilmiş. Sol altta Ayasofya Camii , sağda ise Sultanahmet Camiinin altı minaresinden biri gözüküyor. Alan tamamen düzleştirilmiş ve obeliskin etrafı koruyucu sütunlar ve demirden işlemeli parmaklıklarla çevrilmiş. Hem bu sütunlar hem de birer sanat eseri demir işlemeler bir buçuk yüzyıldir bugün hala bu sütunu koruyor. Sultanahmet camiinin kafesli avlu duvarları da günümüze kadar gelmiş. Bu fotoğraftaki obelisk ilkline göre çok daha temiz bir görüntü veriyor ve hiyeroglif yazılar daha belirgin bir hale gelmiş. Fotoğraftaki kişilere gelince; sütunun koruma duvarlarına oturmuş dört kişilik aile sanki bir zamane “selfie”si için poz vermişler. Sağ altta beş kişilik bir gurup var. Değnekli ve sarıklı Nasrettin Hoca görünümünde bir kişi , yerde tezgah açmış oturan bir şahıs, ayakta belki bir asker ve iki vatandaş. Bana sanki yüksek kaldırımda mekan tutmuş üçkağıtçılara benzer bir manzara görüntüsü veriyor. Hoca da bu oyunun bir parçası olabilir. Sağda beyaz elbiseli ve fesli kişi de bir devlet memuru olmalı, belki bir katip, bir efendi. Yanında da bir hizmetkar.
OBELİSK'IN HİPODROMA DİKİLİŞİ VE KAİDESİ
THE RAISING OF THE OBELISK AT THE HIPPODROME AND IT'S PEDESTAL
Fotoğraflarda gördüğünüz obelisk M.Ö.1550 yılında Mısır firavunu Thutmosis tarafından Yukarı Mısırdaki Karnak tapınağına dikilmiş. ilk yapıldığında boyu 30 metre, olan obeliskin bugün Sultanahmet meydanında dikili olan kısmı 18.5 metre boyunda ve kaidesi hariç 200 ton ağırlığında. Anıtın üçte birlik alt bölümü Konstantınopolis’e yaptığı seyahat sırasında kırılmış. Obelisk M.S. 357 yılında Karnak’dan kalkarak Nil nehri üzerinden önce İskenderiye limanına oradan da İstanbul’a getiriliyor. Anıtı Roma İmparatoru II. Constantin tahta geçişinin 30. yılını kutlamak amacıyla buraya getiriyor. Ne var ki alt bölümü kırılan taşı havaya kaldırıp hipodromun ortasındaki spina’ya dikmek hiç de kolay olmamış. Bu işlemi yapmak tam 33 yıl sonra İmparator Theodosius’a nasip oluyor.Theodosius’un bu başarısı taşa da hayat vermiş olmalı ki yeni yapılan mermer kaidesine obeliskin ağzından Grekçe ve Latince bir kitabe düşülmüş. Burada anıt, yıllarca ayağa kalkmamak için direndiğini ama sonunda Theodosius’un ilelebet sürecek sülalesine boyun eğmek zorunda kaldığını ve onun yardıma çağırdığı Governor Procliusun maharetiyle 32 günde tekrar ayağa kaldırıldığını ve mağlup edilen tiranların üzerinde tekrar zafer çelenkleri taşımaya başladığını anlatmış.
KAIDENIN DOGU AYAGINDAKI LATINCE KITABE
KAIDENIN KUZEY CEPHESI
LATIN INSCRIPTION (East face)
DIFFICILIS QVONDAM DOMINIS PARERE SERENISIVSSVS ET EXTINCTIS PALMAM PORTARE TYRANNISOMNIA THEODOSIO CEDVNT SVBOLIQVE PERENNITER DENIS SIC VICTVS EGO DOMITVSQVE DIEBVSIVDICE SVB PROCLO SVPERAS ELATVS AD AVRAS
GREEK INSCRIPTION (West face)
KIONA TETPAΠΛEYPON AEI XΘONI KEIMENON AXΘOCMOYNOC ANACTHCAI ΘEYΔOCIOC BACIΛEYCTOΛMHCAC ΠPOKΛOC EΠEKEKΛETO KAI TOCOC ECTHKIΩN HEΛIOIC EN TPIAKONTA ΔYO
ENGLISH TRANSLATION OF THE LATIN INSCRIPTION (East face)
"Though formerly I opposed resistance, I was ordered to obey the serene masters and to carry their palm, once the tyrants had been overcome. All things yield to Theodosius and to his everlasting descendants. This is true of me too – I was mastered and overcome in three times ten days and raised towards the upper air, under Governor Proculus.
BYZANTINE GREEK TRANSLATION OF THE INSCRIPTION (West face)
"This column with four sides which lay on the earth, only the emperor Theodosius dared to lift again its burden; Proclos was invited to execute his order; and this great column stood up in 32 days."
Mısır obeliski mermer bir kaidenin üzerine konulan dört bronz tonoz üzerine yükseltilmiş .Kaidenin bir alt bir de üst kısmı var. Alt bölümün doğu yüzünde Latince, batı yüzünde Yunanca Obeliskin tekrardan ayağa kalkışını anlatan kitabeler, diğer iki yüzündede araba yarışlarını anlatan kabartmalar var. Kaidenin daha büyük olan üst bölümünde de bizim çocukluğumuzda, annesine babasına el kardırıp sonradan taş olan çocuklar, diye korkutulduğumuz heykelcikler bulunuyor Gerçekte ise bunlar İmparator I. Theodosius ve ailesinin imparatorluk locası Khatişma’dan izledikleri, hipodrom meydanında meydana gelen olaylarla ilgili. Kaidenin batı cephesinde İmparator ve ailesinin, önlerinde onların hükümranlığını kabul eden ve diz çöken esirlerle görüntüleri var. Theodosisus’un hemen yanında ayakta duran kişi yeğeni Batı Roma İmparatoru II. Valens. Valens’in iki tarafında da sonradan Batı ve Doğu Roma imparatoru olacak İmparator Theodosius’un iki oğlu Honorius ve Arcadius yer alıyor. Güney cephesinde kraliyet ailesi araba yarışlarını izlerken görülüyor. Kaidenin doğu cephesinde ise oğulları Honorius ve arasında görülen imparator Thedosius elindeki zafer çelengini yarışın galibinin boynuna takmaya hazırlanıyor. Kaidenin bu cephesinin alt bölümünde ise stadyumun içindeki insanların yüzleri görülüyor. Bu yüzler tıpkı imparatorluk ailesinin yüzleri gibi zamanın insafsız aşımına ve hışmına uğramış ve hırpalanmış. En aşağı bölümde de üç müzisyenin eşliğinde raks eden bir sıra genç kız var.
KUZEY CEPHESI (NORTH FACE)
BATI CEPHESI(WEST FACE)
DOGU CEPHESI (EAST FACE)
GÜNEY CEPHESI(SOUTH FACE)
Kaidenin Doğu ve Batı ayaklarında obeliskın tekrardan dikilişini ve chariot yarışlarını resmeden kabartmalar. Dikkat edilirse ilk fotoğrafta obelisk yerde yatay durumda gözüküyor.
Şark Mektupları adlı kitabın yazarı Lady Montagu 1718 tarihli bir mektubunda obeliskin dört yüzündeki hiyegrolif yazıları şöyle tercüme etmiş :
OBELISKİ'N BATI YÜZÜ
“18. sülaleden Yukari ve Asagi Mısır’ın sahibi 3. Tutmosis, Tanrı Amon’a kurbanını sunduktan sonra Horus’un yardımıyla bütün denizleri ve nehirleri hükmü altına alarak hükümdarlığının otuzuncu yılı bayramında bu sütunu daha nice zamanların getireceği bayramlar için yaptırdı ve dikti.”
KUZEY YÜZÜ
“Gizli ve kutsal ismin her tecellisine mazhar olan tanrı Amon’a kurbanını büyük bir acz içinde sunduktan sonra, ondan yardımlar dilenerek güneyin dostu, dinin nuru iki tacın (Aşağı ve Yukarı Mısır) sahibi, kudretli hükümdar ülkesinin sınırlarını Mezopotamya’ya kadar götürmeye azmetti.”
DOĞU YÜZÜ
“Güneşin doğduğu sırada sahip olduğu altın renkleri dünyaya yayan Horus’un verdiği kuvveti, serveti, kuvvetli sevgi, saygıyı taşıyan ve Aşağı ve Yukarı Mısır’ın tacına sahip olan ve bizzat Güneş tarafından seçilmiş olan firavun, bu eseri babası Ra için yaptırdı.”
GÜNEY YÜZÜ
“Tanrı Horus’un lütfuna mazhar olan ve Güneş’in oğlu unvanını taşıyan Aşağı ve Yukarı Mısır’ın hükümdarı olan firavun, kudret ve adaletle bütün ufuklara nur saçtı. Ordusunun önüne geçti. Akdeniz’de dolaştı, bütün dünyayı mağlup etti. Sınırlarını Naharin’e kadar yaydı. Mezopotamya’ya azimle gitti, büyük savaşlar yaptı.
SON SÖZ
18 sülaleden Mısır firavunum III. Thutmosis'in obeliski bundan 3500 yıl önce dünyanın en büyük tapınağı sayılan Karnak tapınağına dikilmiş. 2000 yıl sonra da Constantinopolis'e getirilerek şimdiki yeri olan o zamanki adıyla At meydanı ya da Hipodromın ortasındaki Spina duvarının üzerine dikilmiş. Kırmızı granitten yapılmış bu anıt gördükleri ile geçirdikleri ile ölümsüzlüğün ta kendisi olsa gerek. Bu ölümsüz anıt bir gün dillenip konuşsa eski Mısırdan, Roma'ya Bizans'dan Osmanlı'ya , Cumhuriyet tarihinden günümüze kadar yanıbaşında yaşayan ve de öldürülen insanlarla ilgili neler anlatırdı kimbilir. Bu arada Dikilitaşın benzer hikayeleri olan kardeşleri de var. Bunlardan birincisi III. Thutmosis'in biyük babası I. Thutmosis tarafından Karnak tapınağına dikimiş. Bugün beli biraz eğilmiş olsa da hala yaşıyor ve ayakta. Bu obeliskin ikizi de gene Karnakta paramparça halde kaidesinin yanında yerde yatıyor . Dikilitaşımızın bunlar dışında bir zamanlar Karnak'ta yaşamış üç kardeşi daha var. Bu üç kardeş 18. yüzyıla kadar Mısır'da yaşamışlar, ama sonraları biri New York şehrine, diğer ikisi de Paris ve Londra'ya getirilerek oradaki park ve meydanlara dikilmiş. Onların öyküleride ilginç , ama bunlar herhalde yeni bir yazı konusu olacak.