93 Harbi Multecilerinden Ahmet Saraclar Efendi ve anneanem (ayakta)
Ayastefonostan sonra Bulgaristan 1878
Osmanlı Devleti Ruslarla yapılan ve 93 harbi diye adlandırılan 1876 -1877 savaşını kaybettikten sonra Rus orduları Çatalca’ya kadar gelmiş ve savaşı kaybeden Osmanlılar mecburen Ayastefanos Barış Antlaşması ile ağır şartları kabul etmek zorunda kalmıştı. Bu savaş benim ailemin, daha doğrusu atalarımın da İstanbul’a göç edip yerleşmesi bakımından da önemlidir. Baba tarafımı ele alırsak; Ağazadeler aile ismiyle ün yapan büyük dedem Kaşif’ Efendinin Vidin eyaletinde bir çiftliği varmış ve burada yetiştirdiği meyve ve sebzeyi Tuna yoluyla Avrupa’ya ihraç ederek ailesinin geçimini sağlarmış. Babaannemin ailesi ise ise bugün Romanya sınırlarında olan Karadeniz kıyısındaki Balçık kasabasında yaşarlarmış. Babaannemin annesi Balçık’ın ileri gelen ailelerinden Hoca Hanım diye anılan çok bilgili bir kadınmış. Babama “Hamza” ismini nereden aldığını sorduğumda, “oğlum” demişti “benim boyumun kısa olduğuna bakma, büyük dedem Hamza Çavuş Plevne savaşlarında Gazi Osman Paşanın bayraktarı imiş ve çok uzun boyluymuş orada Plevne kalesini savunurken şehit düşmüş”. Tabi biliyorsunuz Plevne düştükten sonra Ruslar Yeşilköy önlerine kadar geliyorlar. Anne tarafım da gene Vidin Türklerinden. Kazasker Şeyh Mahmut Efendi ve eşi Ayşe Hanımın soyundan geliyorlar.Mahmut Efendinin asıl mesleği ise saraçlık, yani deriden at koşumları yapıyor..
3 Mayıs 1878 de imzalanan barış anlaşmasının şartları o kadar ağırmış ki, Hariciye Nazırı Saffet Paşa bunu imzalarken gözyaşlarını tutamamış.* Bu sözleşme ile doğuda Kars, Batum, Ardahan, Eleşkirt ve Malazgirti Ruslara terkediyoruz, batı da ise Karadağ, Sırbistan ve Romanya bağımsız devletler oluyordu. Asıl önemlisi doğuda Karadeniz, güney de Ege denizi, kuzeyde Tuna nehri ve batıda Arnavutluğa kadar dayanan Makedonya topraklarında özerk bir Bulgaristan prensliği kuruluyordu. Rusyanın desteklediği bu Panslavizm politikasının bir sonucu olarak da yüz binlerce Türk asıllı Osmanlı vatandaşı İstanbul’a göç etmeye başlamışlar. İstanbul bir anda bir mülteciler şehri haline gelmiş, Ayasofya, Sultanahmet gibi büyük camiler ve Boğaziçindeki bazı büyük yalılar geçici olarak bu insanların barınmasına tahsis edilmiş. Benim atalarım oralardan nasıl gelmişler, önce nerelerde kalmışlar bu konuda hiç bir bilgim yok. Bütün bildiğim büyük dedem Kaşif Efendi’nin Üsküdar’a yerleşip burada bir bakkal dükkanı açtığı, anne tarafından büyük dedem Mahmut Efendinin oğlu Ahmet Efendi’nin ise Kocamustafapaşa semtine yerleştiğidir. Ahmet Efendi burada bugün hala ayakta olan bir konak yaptıracak ve ileride II. Abdülhamit’in saraçbaşılığına kadar yükselecektir.
1895 Yapilis
1898 acilis
1914 yikilis
Bu yazıya giriş olan bu tarihi bilgileri vermemizdeki asıl neden eskiden Yeşilköy’de bulunan ama sonraları yıktırılan çok güzel bir anıttan söz etmek: Ayastefanos Rus Abidesi. 1878 yılında yapılan anlaşmanın şartlarından biri de bu savaşlarda Osmanlı topraklarında ölen ve dağınık yerlerde gömülen 5000 kadar Rus askeri için toplu bir anıt mezar yapılması ve ölen askerlerin buraya taşınması imiş. II. Abdülhamit’in istemeyerek kabul etmek zorunda kaldığı bu şart 1895 yılında yerine getirilmiş ve eski bir Rum köyü olan Kalkiratye’de(Bugün Yeşilköy yakınlarında Şenliköy denilen yerde) Barutçu ailesinden satın alınan arazide bir abidenin yapımına başlanmış.Tasarımı Rus mimarı Bozarov’a ait olan anıtın iç dekorasyonunu da St. Petersburg akademisinde çalışan ressamlar üstlenmiş. Yapımı üç yıl süren ve etrafındaki arazideki kale duvarları ile bir anıt mezardan çok Rusların zaferini simgeleyen bir anıt görünümü kazanan tesisler 1898 yılında Rus Çarının kuzeni Grandük Nikola Nikolayeviç ve Fener Ortodoks Rum Patriğinin katılımı ile açılmış. Ön cephedeki merdivenlerle çıkılan devasa kapının arkasındaki ilk katta aziz heykelleri, binanın her iki yanından simetrik merdivenler çıkılan ikinci katta ise ortası benzemeli bir balkon bölümü varmış . Yukarıya doğru bir Babil kulesi gibi yükselen üçüncü kat ise tipik Rus üslubunda soğan şeklinde bir çan kulesiymiş.Bu konuda fazla bir bilgi bulunmamakla beraber muhtemelen Rus askerlerinin toplu mezarları da binanın alt bölümünde bulunuyordu.
Maksadını ve Ayastefanos antlaşması şartlarını aşan ve Rus zaferinin simgesi haline gelen bu abide kısa zamanda halkın tepkisini çekmiş ve birinci dünya savaşı öncesi Osmanlının Almanya yanında savaşa girmesi için bir propaganda aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Türkiyenin Almanyanın yanında savaşa katılmasından tam on üç gün sonra 14 Kasım 1914 de abidenin ana binası havaya uçurularak imha edilmiştir. Basında, Tasviri Efkar gibi gazetelerde bir halk galeyanı sonucu meydana gelen bir olay gibi gösterilen tahribat aslında planlanmış bir süreçti. Zamanın Emniyet müdürü tahribatı planlayan Mahmut Şevket Paşayı bundan vazgeçmesi için ikna etmeye çalışmış ama muaffak olamamıştı. Birinci orduya bağlı bir levazımat bölüğü tarafından dinamitle havaya uçurma planı o kadar planlanmıştı ki , bu süreç Fuat Uzunkınay adli bir yedeksubay tarafından filime bile alınmıştı. Türk sinema tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen bu dokümanter filim ne yazık ki arşivlerden kaybolmuştur.
YIKIMDAN SONRA ASKERLER VE HALK
Bugün bu binadan ve etrafını çevreleyen kale duvarlarından hiçbiri günümüze gelmemiştir. Ayastefanos anıtı Florya Atatürk Ormanlarının arkasında Şenliköy deki bugün Levazım Bölğü olarak kullanılan askeri arazideydi. Bundan üç yıl kadar önce Florya Atatürk Deniz Köşkünü gezmeye gittiğimde ormanın giriş kısmına da girmiş ama vakit darlığında sırtlara doğru gidememiştim. Askeri bölge olduğu için zaten içeriye giremeyecektim ama Ruslardan kalma ve halen kullanıldığı söylenen bir binayı uzaktan da olsa görmeyi çok isterdim.
2012 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Türkiye’ye geldiğinde bir dizi ticari kültürel anlaşmalara imza atmıştı. Bunlardan bir tanesi de Rusyanın Krasnoyarsk kentindeki harap bir şekilde bulunan Troitiski mezarlığındaki Türk askerlerinin anısına dikilen anıtın ve şehit mezarlığının yeniden düzenlenmesine karşılık Yeşilköy’deki Saint Stefano anıtının Ruslar tarafından yeniden yapılmasına izin verilmesiydi. Burada bana ilginç gelen, 1914 de biz Rus anıtını havaya uçururken onlarin 1915 yılında her ne kadar çok mütevazi olsa da bizim askerler için bir anıt yapılmasına izin vermiş olmalarıydı. Ama anlaşılan o ki son uçak düşürme krizinden sonra bu iki proje de daha uzun zaman raflarda duracak.
Cem Özmeral
13 Ocak 2016
Dublin, Ohio
TROITISKI TURK SEHITLER ANITI
Kaynakça
*Siyasi Tarih, Prof. Dr.Fahir Armaoğlu, Ankara 1964 s.270