Cem Özmeral'in 2002 basımlı Özlediğim İstanbul kitabından: Haydarpaşa ve Banliyö trenleri
BANLIYÖ TRENLERİ
Benim çocukluk yıllarımda trenlerin yeri büyüktür. Dört ya da beş yaşında olmalıydım, sabah tanyeri ağarmadan annem ve dedemle bir yolculuğa çıkmıştık. Bu yolculuk Küçükyalı tren istasyonunda başlamıştı ama seyahatten aklımda hiç bir şey kalmamış. Ancak o ve daha sonraki yıllardaki Küçükyalı tren istasyonunu gözlerimin önüne getirebiliyorum. İki katlı uzunca bir bina , bekleme salonundaki banklar ve bir gişe. O zaman ki trenler daha elektrikli değil kömürle çalışan kara terenler ve şimendiferlerdi. Aynı istasyonundan here sabah geçen “Motorlu Tren” bu kara trenler için de sonun başlangıcı olmuştu. Bir de aynı güzergahta çalışan yataklı veya kuşetli trenler vardı ki, İstanbul’dan Ankara’ya 15 saatte zor giderdi. Ama bizim konumuz daha çok banliyö trenleridir. Bunlar o zamanlar Anadolu yakasında ki sayfiye yerlerini birbirine bağlayan ulaşım vasıtalarıdır.
Tren istasyonlarında o zamanlar benim çocuk olarak ilgimi çeken lacivert üniformaları ile tren memurları idi. Daha sonraları bu üniformalar kasketleri ile birlikte bej rengine değiştirildi. Kasketlerin üst kısmı ve üniforma yakaları vişne çürüğü renginde idi ve altın yaldızlı T.C.D.D.Y. harfleri ile süslenmişti.Şapkaların siperlikleri o zaman ki Alman modasına uygun biçimde ve siyah renkteydi. Bu memurların ellerinde şimdiki trafik lambalarına benzeyen , bir tarafı yeşil, diğer tarafı kırmızı yuvarlaktan oluşan bir gösterge vardı.Tren kalkmadan önce istasyon memuru herkesin trene bindiğinde emin olduktan sonra aletin yeşil tarafını makiniste doğru çevirir ve tren ancak o zaman kalkardı.
Banliyö trenlerinin vagonları ikinci mevki ve üçüncü mevki diye ikiye ayrılırdı.Üçüncü mevki daha çok fakir halkın tercih ettiği birkaç vagondu ve bunların sıraları tahtadandı. İkinci mevki vagonların kanepeleri yeşil renkliydi ve oldukça rahattı.Buranın müşterileri de çoğunlukla Avrupa tarafında çalışan memurlar veya okula giden öğrencilerdi. Pencere camlarının üstünde beyaz bir ayyıldız ve Devlet Demiryolları’nın amblemi bulunurdu. Pencerenin hemen altında bir sigara küllüğü ve kalorifer tesisatı vardı.Koltukların üstünde eşyalarınızı koyabileceğiniz fileden yüklükler vardı.Biletçiler aynı istasyon memurları gibi üniformaları ile, vagonları teftiş ederler ve ellerindeki makineleri ile biletliniz yıldız şekilleri ile zımbalarlardı.Yıllar sonra Chicago’da banliyö trenlerine bindiğimde çocukluğumdaki bu anılar yeniden canlanmıştır. Üniformalı kondüktörler vagondan vagona geçip yolcuların biletini zımbalıyorlardı.Ancak burada biletinizi koltuğun ucunda ona ayrılan bir yere koyuyordunuz. Anadolu yakasında ki banliyö hattında biletçiler ise bütün yolcuları bilirler ve hangi bileti zımbaladıklarını hatırlardı.
HAYDARPAŞA TREN İSTASYONU VE VAPUR İSKELESİ
Anadolu yakasındaki tren istasyonlarının başlangıç noktası Haydarpaşa tren istasyonudur. Aslında buraya Haydarpaşa vapur iskelesi de denir. Avrupalıların son yüzyılda hayallerine çokça giren ve filmlere de konu olan Orient Express, Londra’da ki Victoria Station’dan yola çıkar. Dover’den feribotla Fransa sahiline geçip Sirkeci Garı’na kadar gelirdi. Buradan bu sefer Haydarpaşa Kadıköy vapuru ile Anadolu tarafına geçilirdi. Yolculuğun bundan sonrası Tahran ve daha ötesi idi ki ,kara trenle bu yolculuk hiç de filmlerdeki Orient Express’e benzemezdi. Haydarpaşa istasyonu bilhassa denizden çok heybetli bir görünüşe sahiptir. 1900‘lerin başında Almanlar tarafından yaptırılan bu Barok tipi bina uzaklardan okunan saati ve kuleleri ile adeta İstanbul’un bir “Big Ben” i dir. 1950’ li yıllarda vapur iskelesinden çıktınız mı, tren istasyonuna çıkan merdivenlerin önünde atlı fayton arabalar bulunurdu. Bunlar hali vakti yerinde müşterilerin tercih ettiği taksiler gibiydi. Eğer dolmuş’u tercih ediyorsanız, o zaman iskelenin hemen yanındaki kayıkçılar küçük bir ücret karşılığı sizi Kadıköy’e taşırdı.
BANLIYÖ İSTASYONLARI
1962 de Bagdat Caddesi, Göztepe Parki civari
TREN'DEN CAMLIK Photo courtesy of Ara Kebapcioglu
Trenle gecerken gorunen Süreyya Plaji rölyefleri
Geçen yüzyılın başında Haydarpaşa-Bostancı hattındaki semtler, İstanbul’luların yaz tatilini geçirdikleri güzel yalıların, köşk ve bahçelerin, Marmara denizinin masmavi sularına yakın yerlerine öbek öbek serpiştirilmiş bir görünümdeydi. Bu yıllarda ben yatılı mektepte okuyan bir orta okul öğrencisi idim ve hafta sonları dayımın evine hep banliyö trenleri ile giderdim. Yol boyunca durduğumuz her tren istasyonu, sanki isimleri ile kuruldukları günleri anlatır, o günler den tablolar çizerlerdi. Haydarpaşa, Söğütlüçeşme, Feneryolu, Kızıltoprak, Erenköy, Suadiye, Bostancı, Küçükyalı. Bu semtler içinde en güzel köşkler Erenköy ve Suadiye taraflarındaydı. Tren yolu bugünkü Bağdat Caddesinin arkasından gittiğinden deniz pek görünmezdi. Denize en yakın olduğu yer Bostancı istasyonudur, çünkü hemen yakınında Bostancı Vapur iskelesi vardır. Tren Bostancı’yı geçip Küçükyalı’ya gelmeden, güzel bir kır gazinosunun bulunduğu Çamlık burnundan kıvrılınca , Marmara denizi bir an için bile olsa kendini gösterir, sonra gene kaybolurdu. Küçükyalı bu semtler içinde en son kurulanı idi ve burada eski köşkler bulunmazdı. Yeni çıkan apartmanların o zamanki tek katlı ve iki katlı örnekleri, yazlık yalılar şeklinde ilk önce burada yapılmıştır. Küçükyalı’dan sonra banliyö trenleri Pendik’e kadar devam ederdi. Ancak bu devirlerde, İdealtepe, Süreyya Plajı, İçmeler, Kartal, Maltepe gibi alanlar çoğunlukla kırsal alanlardır.
Özlediğim İstanbul kitabından alıntının sonu.
SOGUTLUCESME
FENERYOLU
KIZILTOPRAK
GOZTEPE
ERENKOY
SUADIYE
BOSTANCI
KUCUKYALI
IDEALTEPE
KARTAL
MALTEPE
PENDIK
Toplu taşımada Metro, Marmaray, Avrasya hattı, hava-ray gibi modern raylı sisteme geçişle birlikte banliyö trenleri ve onların durakları olan istasyonlar da işlevlerini kaybetti. Bugün atıl olan bu istasyonların çoğunun geleceği belirsizliğini koruyor.. İstanbul Ticaret Odasının internetteki resmi sitesinin 15 Ağustos 2016’daki haberine göre Anadolu hattında 27 tren istasyonu bulunuyor. Bunlardan Haydarpaşa, Kızıltoprak, Feneryolu, Göztepe, Erenköy, Suadiye, Bostancı, Maltepe ve Kartal Yunus istasyon binaları tarihi bina olarak tescil edilmiş. Hızlı tren kapsamında bu istasyon binalarının yerine yenisinin yapılması ancak mevcut tarihi binaların da korunması öngörüldüğü söyleniyor. Bu konuda eskinin korunması için büyük çaba gösteren yazar ve hatip ve müzeci Sunay Akın başta olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu büyük çaba gösteriyor.
Bugün kullanılmamakla beraber hala ayakta olan eski istasyonların bazıları da zaten ilk kurulan istasyonlar değil. Örneğin Alman mimarlar Otto Ritter ve Helmuth Conu tarafından tasarlanan ve 1906 yılında inşa edilen tarihi Haydarpaşa garından önce 1871 yılında, tren yolunun Kadıköy’e bakan alanında küçük bir istasyon binası varmış. Haydarpaşa garının inşası ile bu yapı işlevini kaybetmiş ve bir müddet sonra da yıkılmış.
Gene bugün artık olmayan bir istasyon da ilk Feneryolu istasyonu. 1871 de iki katlı bir bina olarak bir Avusturya şirketi tarafından yapılan istasyon yazları tren istasyonu, kışları da karakol hizmeti veriyormuş. Zaten iki katlı olarak yapılan istasyon binalarının çoğunun üst katı bir idare binası ya da istasyon şefinin lojmanı olarak kullanılırdı. 1950 li yıllarda beton binaların çoğalması ile Küçükyalı’ya da böyle bir bina yapılmış. İki katlı Küçükyalı İstasyonunun üst katının o zamanlar böyle bir amaçla kullanıldığını tahmin ediyorum.
Söğütlüçeşme istasyonuna tepe üzerindeki ilk konumu dolayısı ile tarih içinde yenilenmiş , altından otoyollar geçer olmuş ve zamanla tarihi özelliğini kaybetmişti. Ama bu istasyonlar içinde bir tanesi var ki , hem yeniden yapılmış, hem de eski bina yerli yerinde bırakılmış. Göztepe’de ki istasyonun hikayesi oldukça ilginç. Bugün Göztepe denilen semtte bir tepenin üzerinde Şahkulu Sultan Dergahına mensup Gözcü Baba denilen bir Evliya yaşarmış. Tepenin o zamanlar bir gözetleme tepesi olarak kullanıldığı tahmin ediliyor. Feneryolu istasyonundan kalkan tren ilk olarak Erenköy istasyonunda duruyor. Ama zamanla Gözcü Babanın tepesinin etrafı Osmanlının zengin paşalarının rağbet edip köşk konak yaptırdığı bir sayfiye alanına dönüşüyor. Nüfusun artması ve paşaların da istekleri ile buraya iki katlı ahşap bir istasyon binası inşa ediliyor ve büyük bir merasimle hizmete giriyor. Bu eski istasyon binasının önünün tarihi bir olaya sahne olduğu gün ise 16 Haziran 1906 günü. Bu cuma günü akşam üstü sıralarında on altı senedir Sultan İkinci Abdülhamit’in İstanbul Şehreminiliğini (Belediye başkanlığını) yapan Rıdvan Paşa dört kiralık katil tarafından çapraz ateşe tutularak öldürülmüştü,. Suikastın nedeni Avrupa tarafında yapılacak yeni yollar dolayısı ile bu hatta nüfuslu bir Paşaya ait büyük konağın istimlak edilecek olmasından kaynaklanıyordu ve tetikçiler onun tarafından tutulmuştu.
Göztepe’nin ilk tren istasyonu semte adını veren tepe üzerine kurulmuştu. İstasyona gelen trenler dik bir rampayı tırmanmak zorunda kalıyorlar, özelikle kış aylarında kar yağınca bu tırmanış daha da güçleşiyor, vagonların demir tekerlekleri raylar üzerinde patinaj yapıyordu. Bunu önlemek için tren yolunun altı kazıldı ve raylar aşağıya alınarak yeni bir hat yapıldı. Eski istasyonun dikine yapılan yeni istasyon yeni yapılan köprü üzerinde kalıyor ve tren istasyonun altından geçiyordu. Tren istasyonundan merdivenle perona inilecekti. Eski istasyon binası da olduğu yerde bırakılmıştı. İşte bugün tartışması yapılan yıkılacak mı, kalacak mı diye tartışılan istasyon bu ikinci istasyondur.
Biz burada hep Anadolu yakasında ki kara tren ve eski istasyonlar dan bahsettik. Tabii bir de bunun Avrupa yakası var. Hani o ünlü Orient Express’in kalktığı Sirkeci Garı ndan Halkalı’ya kadar uzanan banliyö hattı. Çocukluk ve gençlik yıllarımda bu trenlerde geçen fazla bir anım yok. Zaten 1960’ lara gelindiğinde burada kara trenler kalkmış elektrikli trenlere geçilmişti. Bu trenler genellikle konserve kutusu gibi tıka basa insanlarla dolu olurdu. Üniversite yıllarımda arkadaşlarla Florya plajına gittiğimizi hatırlıyorum. Dönüşte tren o kadar doluydu ki kapılar kapanırken içeri atlamaya cesaret edememiş, arkadaşlarım Sirkeciye yola çıkarken ben bir sonraki treni beklemek zorunda kalmıştım. Bundan beş yıl kadar önce o günden beri ilk defa Sirkeci trenlerine bindim. Sirkeci garı pek değişmemişti ama bu sefer bindiğniz trenler çok başkaydı. İsterseniz bu nostaljik yolculuğu o gün yazdığım Florya Deniz Köşkü yazısı ndan alıntı bir iki paragrafla bitirelim.
Cem Özmeral
11 Kasım 2017
Dublin, Ohio
Sirkaci garinin onu gundelik is arayanlarin mekani olmus.
Unlu Elektrikli tren, Sirkeci muzesi
Bir zamanlar Orient Express'in kalktigi peronun bekleme salonu.
Fotograflar istanbullite
MARMARAY’LA FLORYA’YA YOLCULUK- Cem Özmeral'in Florya Deniz Köşkü yazısından alıntı
Ben eski bir İstanbulluyum ama uzun zamandır Kadıköylü sayılırım. İstanbul denince "Sur İçi İstanbul" dan bahsediyorum. Çocukluğum Kocamustafapaşada, gençlik yıllarım ise kah Üsküdar’da kah Etilerde ve Bebekte geçti. 1984 den beri de baba evimiz Çiftehavuzlar’da, Amerika’dan gelince de gecelerimiz orada geçer. Kadıköylü İstanbulu, İstanbullu da Kadıköyü pek bilmez. Kadıköylü karşıya geçse bile ya Pera’ya gider yada Boğaz’a, tarihi yarımadaya yalnız uçağa binmek için geçer, deniz otobüsü veya arabayla. Sirkeci trenleri de coğu Kadıköylü tarafından bilinmez belki de bilinir de pek binilmez. Ama biz, kardeşim Mustafa ile ve benim önerimle bu Kasım sabahı vapurdan inince Florya turumuz için Sirkeciden kalkan banliyö trenlerini yeğledik.
Sirkeci garının içi pırıl pırıl, dış kısmı ise onarılıyor ve restorasyondan geçiyor. Peronların girişinde sol tarafta küçük bir demiryolları müzesi açmışlar, giriş ücretsiz. Önce orayı geziyoruz. Saat sabahın on biri, peronda iki tane elektrikli tren, gıcır gıcır, üzerlerinde “Marmaray “yazıyor, biri geliş peronunda diğeri gidiş. Marmaray tüp geçitinin Avrupa halkası burası, artık banliyö treni tabiri tarihe karışıyor. Mustafa ile trene biniyoruz, içerisi o kadar temiz ve yeni ki. Mustafa’ya dönüp soruyorum, kompartımanın sonuna boydan boya aynamı koymuşlar, içerisi çok büyük gözüküyor.
”Yok abi diyor kompartıman aralarında kapı yok, trenin bir başından diğer başına göz alabildiğine görüyorsun”.
Tren tam vaktinde kalktı, pencereden film seyreder gibi önce Sepetçiler Kasrı, sonra deniz surları, deniz ve istasyonlar: Cankurtaran, Kumkapı, Yenikapı, Kocamustafapaşa (Aslında burası Samatya, ama her şeyi Türk ismi ile değiştirme dayatması koskoca Psamathia’ yı Kocamustafapaşa ile birleştirmiştir), Yedikule, Kazlıçeşme, Zeytinburnu,Yenimahalle, Bakırköy, Yeşilyurt, Yeşilköy ve tam 30 dakika sonra Florya. Halkalıya kadar daha dört istasyon var ama bizim son durak burası.
3 Kasım, 2012
Marmaray trenleri ile yolculuk
Fotograflar istanbullite
KAYNAKÇA:
Özlediğim İstanbul, Okyanus Ötesi Bir İstanbullu'dan Anılar , Cem Özmeral 2002, Eskişehir
Florya deniz Köşkü :http://www.istanbullite.com/istanbulseyyahi8595/floryadenizkosku.html
Teşekkürler, şahane hatıraları var, şu anda çoğunun yerlerinde yeller esiyor maalesef... konumundan dolayı Göztepe kaldı sadece.. orasıda şu anda Suriyeden falan beter durumda... çok acıklı...
Doğan K.
Ustad I thoroughly enjoyed this article. Eline saglik !.
The ornamental arts of the Sureyya beach were amazing and so was it's "German fountain" style islet built on a rocky spot at a distance from the shore. People enjoyed climbing on it for a rest.