Büyükdere Sarıyer’in deniz kıyısında şirin bir semti. Boğazın kıvrım yapıp Karadeniz den gelen hırçın sularının durulduğu, küçücük bir koy yapıp kıyı şeridinde yukarı tepelere doğru uzanan bir yerleşim alanı. Semt de üç Ermeni, bir Rum Kilisesi ve bir cami var. Bir zamanlar burada Türk vatandaşların yanında kendi halinde yaşayan, çoğu balıkçıklıkla hayatlarını kazanan Rum asıllı vatandaşlar varmış. Bu vatandaşlarımız mübadele yıllarında esen politik rüzgarların sonucu Büyükdere’yi terk etmek zorunda kalmışlar. Çoğu Katolik olan ve zaten azınlıkta olan semt Ermenileri de İkinci Dünya savaşı sonrası varlık vergisinin baskısıyla olacak mallarını mülklerini satıp başka yerlere göç etmişler. Burayı terk edenlerin yerlerini de balıkçılık ve ormancılıkla geçinen çoğu Karadenizli olan vatandaşlarımız almış.
Büyükdere’ye uzun yıllardır gidemedim. Ama kısmet olursa İstanbul’a ilk seyahatimde oraya gidip görmek istediğim yerler var. Kıyıdaki eski vapur iskelesi, Sadberk Hanım Müzesi, Kara Kethüda Camii, Ayias Paraskevi Rum Kilisesi, Santa Maria İtalyan Kilisesi, Surp Boğos Ermeni Katolik Kilisesi, hepsi en aşağı yarım günümü alacak gezmek istediğim yerler.Tabii gelmişken Sarıyer’e kadar da uzanıp meşhur börekten de yemek isterim. Bu yazıyı yazmama neden olan yer her ne kadar Büyükdere ise de konu değişik. Son günlerde internet de dolaşan bir uçak fotoğrafı dikkatimi çekti. Büyükdere’de 1928 yılında denize iniş yapmış bir deniz uçağı ve bu uçaktan iskeleye uzatılmış tahta kalasın üzerinden kıyıya çıkan birkaç kişi. Son derece şık giyinmiş golf pantolonlu, uzun siyah çizmeli ve kasketli bir adam, elini tuttuğu şapkalı ve uzun mantolu, elinde de kürkü olan bir hanımın kıyıya çıkmasına yardım ediyor. İlk bakışta Atatürk’ün benzer kıyafetli fotoğraflarını andırıyor ama fotoğrafı araştırınca yanıldığınızı anlıyorsunuz. Fotoğraf daha Türk Hava Yolları kurulmadan İtalya’dan İstanbul’a sefer yapan bir İtalyan hava şirketinin uçağı ve yolcuları.
UCAK ISKELESI
YOLCU BEKLEYENLER
ANA BINA VE UCAK HANGARLARI
1924 DE BRİNDİSİ- BÜYÜKDERE UÇAK SEFERLERİ
1924 yılında Türk Hükümeti İtalya'nın Aero Espresso adlı Hava Yolları şirketine İstanbul’dan İtalya’ya yolcu taşımak için on bir yıl sürecek bir imtiyaz verir. Aero Espresso şirketi iki güzergah çizer. Bunlardan birincisi İstanbul’dan kalkıp Atina’ya, oradan da İtalya'nın Adriyatik denizi kıyısındaki limanı Brindisi’ye varan uçuşdur. İkincisi de İstanbul’dan gene Atina’ya oradan da Rodos adasına yapılacak uçuşlar. O zamanlar İstanbul’da henüz uygun hava alanı olmadığı için olacak, deniz uçakları ile seferlerin yapılmasına karar verilir. Uçakların kalkıp ineceği yer olarak da Büyükdere kıyıları seçilir. Herhalde buradaki boğazın dalgalarına uzak küçük koyun sularının sakinliği ve kıyıdan derin sulara kadar uzanan taş iskelenin varlığı Büyükdere'nin seçiminde rol oynamıştır. Kullanılan uçaklar Alman yapısı ünlü Dornier Wal tipi, on yolcu kapasiteli, saatde 172 km yapan uçaklardır. Ünlü kaşif Knud Amudsen Kuzey Kutbu keşfini bu tip bir uçakla yapmıştır. Uçağın gövdesi bir balinaya benzediğinden modelini çizen Dornier ona wal (whale) yani balina adını vermişti. Daha sonra uçak literatüründe Do J tipi diye adlandırılacak bu ünlü deniz uçaklarının İkinci Dünya savaşı sonrası Almanya’da yapılmarları yasaklandığından 1920 ve 1930 yılları arasında uçaklar İtalya, İspanya ve Japonya da yapılıyordu. Toplam 300 adet üretilen bu uçaklardan günümüze gelmiş tek uçak Arjantin'de bir müzede sergilenmektedir.
1928 yılında bir İstanbul gazetesinde çıkan habere göre aynı yıl bu uçaklarla 50 si Türk olmak üzere tam 1111 yolcu taşınmış. İtalyan pilotların yanı sıra Mehmet Ali Bey ve Hasan Fehmi Bey adlı iki Türk pilotu ve Asaf Hamit Bey ve Osman Tayyar Bey adlı iki makinistte yolculukta katedilen 295 648 km lik 210 uçuşun yüzde 20 sine yakın bölümünü bizzat yapmışlar.
BUYUK DERE KOYUNDA SAHIL GUVENLIK GEMILERI
COAST GUARD ISKELESI
Aero Espresso şirketinin o günkü reklamları ve tarifelerinden edindiğimiz bilgilere göre yolcular genellikle turistlerden oluşuyordu. İstanbul’a geldiklerinde otomobille ( o zaman motor car deniliyor)Tarabya da Tokatlayan ya da Pera Palas otelinde konaklamaya götürülüyor ve tatillerinden sonra gene oradan alınarak Büyükdere’ye getiriliyorlardı. Brindisi’de zamanın ünlü oteli Hotel International, Atina‘da ise Hotel Grande Bretagne seçilmişti. Yolcuların hepsi Lloyds of London şirketi tarafından sigortalanıyor, biletlere aile ve çocuk indirimleri uygulanıyor, reklamlarda deniz uçağı ile yapılacak yolculukların deniz ve tren yolculuğuna oranla süresinin ne kadar kısa olduğu anlatılıyordu. Bugünküne benzer 15 kg ile sınırlı bagaj uygulamaları da vardı.
1936 yılında Türk Hava Yolları kurulmadan bir yıl önce Aero Espresso ile anlaşması sona eren Türk hükümeti buradaki uçak hangarı ve bakım tesislerini kamulaştırdı. Bu tesisler 1941 yılında Ege’den İstanbul’a taşınan 5. Müstakil Tayyare Taburunun ana üssü olarak görev görmeye başlandı. Buradaki ana bina günümüze kadar da gelen 1902 yılında son Osmanlı Sultanı Vahdettin için yapılan av köşkü idi. İkinci dünya savaşı sırasında İngilizler bu üsten kalkan Walrus ve Southhampton tipi keşif uçaklarıyla Karadeniz ve Bulgaristan kıyılarında gözetleme uçuşları yapıyorlardı. Savaşın bitiminden sonra bu uçakların yapımına son verildiğinden buradaki hava üssü de kapatıldı.
Günümüzde buradaki bina ve tesisler Sahil Güvenlik Komutanlığı Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığı olarak görev yapıyor ve sularımız korumaya devam ediyor. Sultan Vahdettin’e av köşkü olarak yapılan bina, bir zamanlar Brindisi den gelen turistlerin uçaktan indiklerinde nefeslendikleri, bir kahve içtikleri Aero Espresso şirketinin binası olarak kullanılmıştı. Sonra tayyare tabur komutanlığı olmuştu. Kıyada 1928 yılındaki resimde görülen uçakların yanaştığı taş iskele aynı yerde çok daha genişletilmiş ve yenilenmiş haliyle boğazın sularına doğru uzanıyor. İki tarafında da deniz uçakları yerine coast guard denilen güvenlik ve kılavuz botları yer alıyor.
Tarihi Sariyer Borekcisine gidersen 3uncu kata cik galiba camekansiz acik hava idi manzarali , tabi kalmissa. Bir de tam sahilde genis cay bahcesi , semaver servisi de vardi ( " Vortik'in gazinosu " ). Taksim'den Sariyer'e 40-41 numara Mersedes otobuslerin en sevdigim tarafi camlari mandali siktin mi istedigin kadar acilir, mis gibi bogaz esintisini icine cek. Shkoda'ninki acilmaz....manivela biletcide, ayilan bayilan olursa ancak acar.
( ha, pudra sekerini az koy )
M. P.
Cem kardeşim, bilgiler için çok teşekkürler. Aydın Boysan'ın "İstanbul'un Kuytu Köşeleri" kitabında Bedri Rahmi Eyüboğlu ile ilgili çok matrak bir hikayede o uçak seferlerinden bahsediliyordu.