Fotoğraf 1958 öncesi eski Galata Köprüsünün Karaköy ayağında çekilmiş . O zamanlar Boğaz ve Ada vapurları köprünün bu kısmından kalkardı. Büyük bir olasılıkla bu fotoğraftı da o vapurlardan birinden çekmişler. Burada bu kalabalık, bu insanlar ne yapıyor ? İsterseniz ona sonra gelelim, ama önce bir insanları ve çevreyi izleyelim. 1958 öncesi dedik çünkü Raimondo D’Aronco’nun eseri Tahtalı Cami ya da diğer adıyla Merzifonlu Kara Mustafa Paşa camii Menderes devrinin o yıl Karaköy meydanında başlayan çevre düzenlemesi ve istimlaklar inden henüz nasibini almamış. Arka planda Çeyrek Hasan’ın ünlü Börekçisinin ilanı gözüküyor. Köşede Ziraat Bankasının binası var Bu binanın hemen yanında Emanetçi Sultan’a vardı. Anadoludan Haydarpaşa’ya trenle gelip vapurla Karaköy’e gelen, iş arayan insanlar tahta bavullarını burada emanete verip otel aramaya çıkarlardı. Resmin sağ tarafında gördüğünüz kayıkçılar Osmanlı devrinden beri Karaköy den Eminönüne yolcu taşırlardı. Belki de çocuklukta anneannem den öğrendiğim ve hala küçük torunlarım ile oynadığım kayıkçı oyunun tekerlemesi de bu kayıkçılardan türemişti:
Fış fış kayıkçı
Kayıkçının küreği
Tıp tıp eder yüreği
Akşama fincan böreği
Köprünün bu alt kısmında, dün gibi hatırlıyorum Uzun Ömer’in Büfesi, eski kitap alıp satan kitapçılar, ve vapur gişeleri vardı. Uzun Ömer bir dev adamdı, boydan kısmetli olduğu için insanlar onun büfesinden milli piyango bileti alırlardı. Sonra o öldü ama ayakkabıları,artık 60 numara mı idi 70 mi bilemem, büfenin önünde teşhir edilip müşteri çekmeye devam etti. Bu tarafa vapurlar yanaştığı için balık- ekmekçiler çoğunlukla Eminönü tarafını tercih ederlerdi. Ama Kadıköy vapur iskelesi de daha yapılmamış olduğu için Ziraat Bankasının önünde ki köşede birkaç balık ekmekçi bulunurdu. Bugünkü gibi koca koca yaldızlı kalyonlar ve cepkenli fesli çığırtkan balıkçılar da yoktu. Bir sandal içinde bir ev mangalın da pişirilen, gazete kağıdına sarılıp çeyrek ekmek içinde soğanı ile sandaldan yoldaki müşteriye uzatılan balık ekmekler. O zaman şimdiki gibi mekanik uzun oltalar olmadığından amatör balıkçılar mesineler ile genellikle köprünün alt kısmında balık avlarlardı.Köprünün altında ki insanlara bakın, hiç kimsede bir denize düşerim korkusu yok, öyle bir tedbir de alınmamış , bir korkuluk bile yok. Ama zaman zaman, özelikle vapura binerken denize düşen, arada sıkışan, sakat kalan ya da boğulan olurdu.
Köprü ayağının bu bölümünün Haliç kısmında manavlar vardı. Mavi önlüklü manavlar, kıvırcık salataları, portakalları, o zaman Türkiye de yeni olan muzları, ipe dizilmiş ampuller altında teşhir ederler, önlükleri ile elmaları parlatırlardı. Birde balıkçı kahvesi vardı, nargileli , tavlalı, okeyli bir kahve. Köprünün ortasına doğru gidince dükkanlar seyrekleşir, levazım depoları başlardı. Köprü altı denilen yerler işte buraları idi. Kemalletin Tuğcunun kitaplarındaki köprü alt çocukları herhalde buralarda yaşardı. Köprünün pas içindeki yosun kaplamış ayaklarının yanında yemyeşil suyun içinde pislikler yüzer, etraf balık, mazot ve kömür kokardı. Fotoğrafta görünmüyor ama köprünün üstünü altına bağlayan bir merdiven başını muhakkak bir dilenci mekan edinirdi. Merdiven altların da da 25 kuruşa bir dilim ambalajsız çikolata satanlar, tükenmez kalemciler, şam babacılar ve tombalacılar.
İnsanlara ve kıyafetlere de bir göz atalım. Memurlar, askerler, kayıkçılar, balıkçılar, hamallar, küfeciler.Yaşlısıyla genciyle insanlar ve çocuklar. İstanbullular da şapkalar, Anadoludan gelip burada iş tutanlarda kasketler. Fotoğrafta pek kadın yok ama çocuk çok. Genç bir kız elleri dizlerinde denizde olup biteni seyrediyor. Ayağında yazları çok revaçta olan bilek den bağlı beyaz sandaletler var. Biraz ileride bir kadın kucağında ki bir yaşından küçük çocuğunu da denize doğru eğerek manzarayı izliyor: beyaz patikli çocuk bugün altmışlarında olmalı.Sonra bir sürü oğlan çocuğu, çoğunun üstünde dizlere kadar uzanan kısa pantolonlar. Blucinler, kot pantolonlar, şortlar heniz moda olmamış.
Gelelim köprünün altındaki bu insanlar ne yapıyor sorusuna. Bu bizim bir hastalığımız, bir yerde en ufak bir hadise olsun, meraklı insanlar bir anda etrafını sarar ve bir kalabalık oluştururlar. Aslında bir olay olmasına bile gerek yoktur. Orta okul yıllarında leyli okurken,İstiklal caddesine çıktığımızda çok kereler şahit olmuştum. Adamın biri işaret parmağı ile bir binanın üzerin işaret eder gibi havayı gösterir. Bir anda ne olduğunu farkına varmayan insanlar havaya bakarak etrafını sarardı. Bu resme çok baktım, çözünürlüğü çok yüksek olmadığı için anlamak güç. Ama benim tahminim, burada bir kayık batmış ve kayığı önünden ve arkasından bağlanan halatlarla yukarı çekiyorlar. Su içindeki çocuklardan birincisi kayığın arka bölümüne basıyor, diğeri de ortadaki oturma yerine. Küfeyle de kayıktaki bazı malzemeleri yukarı çekiyorlar, belki de bu bir manav kayığı , küfe batmadan kayığın içinde imiş. Ama olay olalı biraz vakit geçmiş, çocuklar suya dalıp halatları kayığa bağlamışlar ve bu sırada meraklı insanlar etrafa üşüşmüş. Arkada kalan insanların çoğu da bence olan biten den habersiz. Bu benim yorumum, sizde kendi yorumunuzu yapabilirsiniz.
Cem Özmeral
Dublin, Ohio
April 9, 2016
|