Mehmet Vedat Tek (1873 - 1942). 20. yüzyılın başlarındaki çalışmalarıyla ünlü Türk mimarıdır veBirinci Ulusal Mimarlık Akımı'nınMimar Kemalettin Bey ile birlikte en önde gelen iki isminden biridir. Istanbul'da 1873 yılında dünya'ya gelen Vedat Tek'in babası Giritli Sırrı Paşa annesi de Türk musikisinde ve edebiyatında önemli bir yeri olan Leyla Saz Hanımdır.
Türkiye’nin formel eğitim görmüş ilk Türk mimarı olarak tanınır. Fransa'da Ecole Centrale‘den matematik lisansı aldıktan sonra Ecole des Beaux Arts‘da mimari öğrenimini tamamlamıştır. Sultan Reşat döneminde Saray Baş Mimarlığına atanmıştır.Sirkeci Büyük Postane'denAnkara'daİkinci Meclis binası veAnkara Palas'a; Kastamonu Hükümet Konağı’ndan Haydarpaşa Vapur İskelesi’ne kadar Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarının pek çok önemli yapısına imza atmştır.Sanayi Nefise Mektebi'nin ilk Türk hocalarından biridir.
Kaynakça: Wikipedia
http://www.mimardernegi.com/vedat-tek-kimdir/
Vedat Tek’in Yapıtları:
Haydarpaşa Vapur İskelesi
Moda Vapur İskelesi
Mahmud Paşa Köşkü
Zihni Paşa Camii
Kastamonu Hükümet Konağı
Sütlüce Mezbahası
Ankara Palas
Sirkeci Posta ve Telgraf Nezareti Binası
Vedat Tek Evi
Cemil Topuzlu Köşkü
Defter-i Hakani
Cumhuriyet Halk Fırkası Binası
Tahir Han
Rüştü Paşa Apartmanı, İstiklal Caddesinde bulunuyor
Şark Tütün deposu
Tayyare Şehitleri Anıtı
Hobyar Mescidi
Hürriyet Tepesi
İzmit Saat Kulesi
HOBYAR CAMİİ-Aşir Efendi Caddesi-Sirkeci
Sirkeci Hobyar Camii (Büyük Postane Camii)
Sirkeci Sultanhamamı semtinde, Aşir Efendi caddesinde bulunan bu Cami bir alt sokaktaki Büyük Postane ile sırt sırtadır. Buradaki ilk cami 1473 yılında Hoca Hobyar tarafından sonra yapılmış ve Hoca vakıflarından 2300 akçelik geliri bu mescit ile Cerrahpaşandaki mescit arasında paylaştırmıştır. Geçen yüzyıllarda Cami zamanın acımasız tahribine uğramış ve 1910 yılında Mimar Vedat Tek tarafından aynı yere yeniden inşa edilmiştir. Birinci Ulusal Mimarı Akımının öncülerinden olan mimar Vedat Tek 7.5 x 7.5 metrelik kare tabanına sekizgen görünümlü mescidi tasarlamıştır. Bina kubbesi Hint camilerinin kubbelerine benzer, saçakları eli böğründe denilen destekleri ile dışarı taşar. Kemerleri sivri olup binanın dış bölümü lacivert ve turkuaz çiniler ile donatılmıştır. Mescit zamanla ihtiyaca cevap veremediği için dikdörtgen şeklinde uzun bir bölüm mescide ilave edilmiştir. Mescidin tek şerefeli minaresi ve bir penceresi yeni bölüm ile eski bölüm arasında kalmıştır. Dış cephedeki detaylar Büyük Postane cephesi ile benzer bir görüntü verir.
Anı- Gezi:
Bundan birkaç yıl önce Bab-ı Ali yokuşundan yukarı çıkarken sağımda sokak içinde tipik Türk camilerine benzemeyen kubbesi ile bu küçük cami ilgimi çekti, yolumu değiştirip mescidi ziyaret ettim. Caminin kubbeli kısmının önü Sultan Hamam ve civarının çok eskilerden gelen emekçi hamallarının bir buluşma, sohbet ve nefeslenme yeri gibiydi. Oturmuş sohbet edip sigaralarını tüttürüyorlardı. Biraz ilerde caminin fotoğrafını çekerken şık giyimli genç bir kız muhtemelen bir iş buluşmasına giderken ister istemez kareme girdi. Camiye sonradan ilave edilen binanın kapısından giriliyor. Ben de öyle yaptım. Ama içerisi bir ibadet yeri olma özelliği dışında fazla görsel bir zenginlik taşımıyordu.
BÜYÜK POSTANE-Sirkeci
BÜYÜK POSTANE (POSTA VE TELGRAF NEZARETİ), Sirkeci
Sirkeci’de kendi adı verilmiş cadde üzerindeki bu muhteşem bina 1903 ile 1909 yılları arasında inşa edilmiş, Mimar Vedat Tek’in en güzel tasarımlarından biri. Şu anda İstanbul Avrupa Yakası PTT Baş Müdürlüğü olarak işlev gören dört katlı binanın alt katında tam teşekküllü bir postane vardır. Binanın içinde 3 kat boyunca yükselen dikdörtgen bir orta mekân ve bunu çevreleyen odalar bulunuyor. Bu orta mekanın tavanı turuncu ve mavi ağırlıklı camlarla kaplı. Dik dörtgen şeklinde yerden yükseltilmiş binaya cephenin iki tarafındaki mermer basamaklarla çıkılıyor. Soldaki ana kapıdan geniş bir salona yayılmış postane’ye, sağdaki kapıdan ise üç kat boyunca PTT müzesi olarak kullanılan bölüme giriliyor. PTT müzesinde Osmanlı devrinden itibaren Türkiyenin iletişim ve telekomünikasyon tarihi ile ilgili objeler ve bilgiler sergileniyor.
Binanın cephesi iki kapının olduğu köşelerin öne çıkarılması ile hareketlendirilmiş ve bu köşeler yukarıda birer kubbe ile süslenmiş.Cephe mermer ve yontma taştan ve Vedat Tek’in özel olarak tasarladığı sanılan tuğlalardan yapılmış. Süslemeler ağırlıklı olarak 16. Yüzyıl Osmanlı üslubunu uyum sağlamakla beraber bina bütün olarak Birinci Ulusal Mimarlık Akımının ilk örneklerinden sayılıyor..
Photo courtesy Gani Omur Cekem
Gezi-Anı
Hobyar Camiini gezdiğim gün Büyük Postane’ye de uğradım. Önce mermer basamaklardan çıkarak sağdaki kapıdan PTT müzesine girdim. İlk katta girişte fotoğraf makinemle girişin fotoğrafını çekeyim dedim ve düğmeye bastım. Müze görevlisi hemen yanıma geldi ve fotoğraf çekmenin yasak olduğunu söyledi. Lens kapağını kapattım ve içerde benden başka ziyaretçisi olmayan üç katlı müzeyi görevlinin nezaretinde gezmek zorunda kaldım. Üçüncü katta camekanların arkasından aşağıdaki postane salonu bütün güzelliği içerde çalışanların ve müşterilerin canlılığı ile görünüyordu. Müze görevlisinin dalgınlığından faydalanarak acele ile salonun kuş bakışı bir fotoğrafını çektim. Ama ne yazık ki lens kapağını açmadığım için fotoğraf çıkmadı. Bende instgramda çok güzel fotoğrafları olan Gani Ömür Çekem’in aynı yerden çektiği bir fotoğrafı hoşgörüsüne sığınarak sizlerle paylaşıyorum. Gerçekte burası belki de dünyanın en güzel postanesi.
TEYYARE ŞEHİTLERİ ANITI
TEYYARE ŞEHİTLERİ ANITI, Saraçhanebaşı.
Mimarı Vedat Tek olan anıt; beyaz mermer ve bronzdan yapılmıştır. Anıt Türk havacılık tarihinin ilk şehitleri Fethi Sadık ve Nuri Beyler için dikilmiştir.
İki uçakla İstanbul’dan Kahire’ye 2500 km’lik bir uçuş gerçekleştirmeyi planlayan pilotlardan Fethi Bey ile Sadık Bey 27 Şubat 1914 yılında Şam ile Kudüs arasında,diğer uçağın pilotu Nuri Bey ise 11 Mart 1914 yılında Yafa’dan kalkarken şehit olmuştur.
Tayyare Şehitleri Anıtları, Cumhuriyet öncesi alan anıtlarının iki örneğinden biri olup temeli 2 Nisan 1914 tarihinde atılmış,yapımı 1916 yılında tamamlanmıştır.Geleneksel Selçuklu-Osmanlı mimarisinin süsleme öğelerinin kullanıldığı mermer kaide üzerinde yükselen, kırık bir sütundan oluşan anıt, havacıların yarım kalan yolculuklarını simgelemektedir. Yaklaşık 7.50 m yüksekliğindeki anıtın, kaidesinin iki yanında madalyonlar içerinde bronz bir kitabe ve bronz bir rölyef, sütun üzerinde ise bronz bir defne dalı yer almaktadır.
Kaynakça: Teyyare Şehitleri Kitabesi
Anı ve tarihi Bilgiler : 2009 yılında Fatih semtinde Kıztaşını ararken tesadüfen ilk defa bu anıtın önünden geçmiş, ve kitabesinden ilk hava şehitlerimizin öyküsünü okumuştum. Daha sonra konuyla yakından ilgilendim ve internette ve kitaplarımda araştırmalar yaptım, hatta bu konuda bir yazı yazmayı da hep düşündüm. Bu anıtın önünden geçen çoğu kişi hava şehitlerinin bu anıtın altında yattığını düşünür. Hatta bu hataya Murat Bardakçı’nın bile düştüğü, bir zamanlar gazetelere konu olmuştu. Halbuki 1914 yılında Filistin bölgesinde düşen hava şehitlerimiz Şam’da Emeviye Camiinin haziresinde Selahhaddin Eyub- i türbesinin yakınında yatmaktadır. Gene pek bilinmeyen bir konu da Muğlanın Fethiye ilçesinin adının, eskiden Meğri olduğu, sonradan Fethi Beyin anısını yaşatmak için Fethiye’ye çevrildiğidir. Yanlış bilinen diğer bir konu da; bazı kaynaklarda belirtildiği gibi anıtın içinde bulunduğu parkın hemen arkasındaki eski Fatih Belediyesi binasının mimarının Vedat Tek olduğudur. Aslında bu bina, ikizi Kadıköy Belediye binası gibi 1914 yılında Mimar Yervant Terziyan tarafından tasarlanmıştır.
SÜTLÜCE MEZBAHANESİ ( ŞİMDİ HALİÇ KONGRE MERKEZİ)
Halic Kongre Merkezi, 2017
Sutluce Mezbahanesi, 1930
SÜTLÜCE MEZBAHANESİ
Haliç’in Eyüp karşısındaki tepelerinde eski zamanlarda bir Rum köyü varmış. Bu köyde bir kadın heykelinin göğüslerinden beyaz köpüklü bir kaynak suyu akarmış. Bu su, sütü kesik ve sütü az gelen kadınların sütünü artırmaya yaradığına inanılır ve kaynak suyunun geldiği heykelin önünde her gün kadınlardan oluşan bir kalabalık olurmuş. Osmanlı devrinde de kadınlar buraya testilerine su doldurmaya gelirmiş, yalnız bu sefer heykelin etrafı kapatılmış, burada çalışan bir görevli kadınların kaplarını doldurup onlara veriyormuş. İşte Sütlüce adı da bu göğüslerinden kaynak suyu aktığı kadın heykelinden geliyor.
Sütlüce Mezbahanesi denetimsiz ve sağlığa aykırı koşullarda yapılan ve muhafaza edilen hayvan kesimine bir düzen getirmek amacıyla İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Cemil Topuzlu Paşa’nın emriyle yaptırılır.
Cemil Paşa, Bakteriyolog Rıza İsmail Sezginer ile konuyu değerlendirir ve onun Almanya’da bulunduğu sırada mezbahalar üzerine yaptığı incelemeler ve getirdiği projelerden yararlanılarak Mimar Vedat Bey’le (Bazı kaynaklarda mezbahane mimarları olarak Ahmet Burhaneddin, Osman Fıtri ve Marko Logos’un bilindiği ve yapımda kullanılan çelik strüktürler, tuğla ve kiremitlerin yurt dışından getirtildiği söylenir) birlikte çalışmalara başlamasını ister. Proje hazırlanır ve mezbahane’nin yapımı 29 Kasım 1919 da başlar. İşgal döneminde inşaat sekteye uğrar ve Cemil Topuzlu Paşa görevinden ayrılır. Cumhuriyetin ilan edilmesinden hemen önce 12 Temmuz 1923 de , kasapların karşı çıkmasına ve protestolarına rağmen Sütlüce Mezbahanesi törenle hizmete açılır. Daha sonra tesislere bir soğuk hava tesisi ve buzhane eklenir.
Tam altmış altı yıl hizmet veren ve şehrin en büyük et kesim yeri olan Sütlüce Mezbahanesi, Haliç’i kirleten önemli noktalardan biri olarak devam ettiği işlevini1985 den itibaren sadece Et Dağıtım Merkezi Olarak sürdürür. Bu tarihlerde Haliç’in temizlenmesi ve mezbahane’nin bir Kültür Sarayına dönüştürülmesi projesini başlatan Belediye başkanı Bedrettin Dalan’ın gayretleri sonucu 1994 yılında tesis bir kültür sarayına dönüştürülür. Fakat yapılan düzenlemelerin sanatsal etkinliklerin uygulanmasına yeterli düzeyde cevap veremediği ortaya çıkınca, tesisler büyük salonları ile bir Kongre Merkezi olarak yeniden düzenlenir ve kongre turizmine odaklanır. İşte Mimar Vedat Tekin’ planlarını çizdiği Sütlüce Mezbahanesi’nin kısaca öyküsü budur.
Anı-Gezi
2015 yılında İstanbullite muhabiri Selçuk Erarslan ile Eyüp ile Sütlüce arasında halk arasında “Çöp Adaları” diye adlandırılan Bahariye Adalarına çıkmak için motorlu bir sandal seferine çıktık. Motoru Sütlüce’de gondollara benzeyen turistik kayıklarının bağlı olduğu Kongre Merkezinin önünden tuttuk. Bedrettin Dalan zamanında temizlenen ve bir Doğa Parkı’na dönüşen adacıklara ayak bastıktan sonra Sütlüce’ye dönüp eski mezbahaneyi gezmek istedik. Ama Kongre merkezi olarak işlev veren tesisler ziyaretçilere kapalıydı. Bizde Sütlüce’nin yokuşlu tepelerine tırmanarak bir kaç yatır ve türbeyi ziyaret edip, adeta eski evleri ile geçen yüzyılı yaşayan sokakları arşınladık. Burada artık mezbahane yoktu ama fotoğrafta göreceğiniz gibi kurbanlık koç satılan yerler çoktu ve muhtemelen kesimlerde burada yapılmaya devam ediyordu.
Eski Moda Vapur iskelesi simdi restoran olarak islev goruyor.
HAYDARPAŞA VAPUR İSKELESİ
Haydarpaşa Vapur İskelesi 1916 yılında mimar Vedat Tek tarafından mevcut iskele binasının plan ve duvarları kullanarak bir dönüşüm projesine göre inşa edilmiştir. Bu iskele binası İstanbul’da inşaatlarda ilk defa kullanılmaya başlayan betonarme binalarında ilk örneklerindendir. Binanın geniş saçaklı kırma çatısı, sivri kemerleri ve çini bezemeleri Ulusal Mimari denilen yeni yapı üslubunun Osmanlı unsurlarıdır. Yapı kesme taştan dikdörtgen bir plan üzerine inşa edilmiştir. Ortadaki ana salon, yanlarındaki iki yan salonun iki katı genişlikte olup, ana salonun ön ve arka cepheleri üç sivri kemerle bölünmüştür. Yan kemerler kapı olarak kullanılmaktadır ve sonradan tren garına bakan arka cephe’ye bir bilet gişesi eklenmiştir. Binanın dış cephesi devrin ünlü çini sanatkarı Kütahyalı Mehmet Emin Ustanın çinileri ile kaplanmıştır. Haydarpaşa İskele binası en son 1987 yılında bir restorasyondan geçirilmiştir.
TARİHİ MODA VAPUR İSKELESİ
Moda’nın tarihi vapur iskelesi 1917 yılında Mimar Vedat Tek tarafından tasarlanıp inşa edilmiştir. Kıyıdan bir dirsek şeklinde uzanan mendireğin bitiminde yer alan iskelenin dört cephesi de değişik bir görünümde tasarlanmıştır. İkinci katında’ki Pergolalı terası 1937 yılında şiddetli bir lodosta tahrip olunca yıktırıldı. İleriki yıllarda burası önce restoran olarak düzenlendi, sonra da tekrardan bir seyir terasına dönüştürüldü. İlk yapıldığı günden itibaren Köprü'den kalkıp Anadolu yakasında Bostancı ve Adalara sefer yapan vapurların ilk durağı olan iskele 1985 yılında deniz ulaşımına kapatılmıştır. En son 2001 yılında restorasyondan geçen iskele bugün restoran olarak işlev görmektedir.
Kaynakça:
İstanbul Mimarlık Rehberi Bölüm 3 Boğaziçi ve Anadolu Yakası, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyük Kent Şubesi, Mayıs 2015, İstanbul.
Haydarpaşa Vapur İskelesi 1958 ile 1965 yılları arasında geçen orta okul ve lise yıllarımda her hafta içinden geçtiğim bir mekandı. Avusturya Lisesinde yatılı öğrenci olarak okuduğum ve hafta sonraları Küçükyalı’da anneannem ve dayımın evine çıktığım yıllardı. O yıllarda Boğaz köprüleri henüz yoktu ve iki yaka arası tek ulaşım vapurlarla olurdu. Ben de hafta sonları vapurla Haydarpaşa’ya geçer oradan da banliyö treni ile Küçükyalı’ya gider, pazartesi sabahı da aynı yolla okula geri dönerdim. İlk yıllarda vapur biletlerini Köprüden gidiş dönüş olarak alır, vapurda da görevli biletleri kontrol ederdi. Lise öğrenimimin son yıllarında iskele önüne turnikeler konuldu ve jeton sistemine geçildi. Daha sonra da Akbil ve İstanbul kartı okuyan turnikeler çıktı.
Moda Vapur iskelesinden ise hiç vapura binmedim, ama buraya yanaşan ada vapurlarını çocukluğumda seyretmişliğim vardır.1958’in yazında Moda koyundaki deniz evlerinden birini kiralamıştık. O yaz Moda koyunda yüzmeyi öğrenmiştim ama mendireğe kadar yüzmeye henüz cesaret edemiyordum. Çoğu zaman kayıkla kıyaya yanaşır, kardeşimle iskeleye gider buradan gelen vapurları ve iskeleden vapur müşterilerine gösteriş yapmak için denize atlayan gençleri seyrederdik. Moda koyu ve vapur iskelesi belleğimde hep tatlı bir anı olarak kalmıştır.
İKİNCİ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ-Ankara
Bahceye bakan binanin yan cephesi
2. TBMM Binası, 1924-1960 yılları arasında TBMM faaliyetlerinin gerçekleştirildiği bina. AnkaraUlus semtinde bulunmaktadır. 1923 yılında mimar Vedat Tek (1873-1942) tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası mahfili (toplantı yeri) olarak tasarlanan ve inşa edilen bu bina işlevi değiştirilerek meclis olarak kullanılmıştır. Bodrum üzerine iki katlı olan bu yapının iç bölümleri, iki kat boyunca yükselen ortadaki meclis salonunun üç kenarına dizilmişlerdir. Girişten sonra enine uzanan, iki ucunda merdivenlerin yer aldığı geniş geçit, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı bir tavanla örtülmüştür. Benzer biçimde ele alınmış yerlerden birisi de büyük salondur. Yer yer localarla değerlendirilen bu salonun özellikle yıldız motiflerini içeren ahşap tavanı, sonradan düzenlenen taç kapı ve bazı noktalar dışında kemerler, saçaklar, yer yer çinilerin yer aldığı bölümler ile bu dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır.
1961 yılında yeniden açılan Meclisin yapımı tamamlanmış olan modern binasına taşınması üzerine bu bina Merkezi Antlaşma Teşkilatı'na (CENTO) tahsis edilmiştir. 1979 yılında CENTO’nun kapanmasından sonra bina önce Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünün hizmet binası olarak işlev görmüş 1981yılından itibaren de Cumhuriyet Müzesi olarak görev görmektedir.
İlk okul yıllarım Ankara’da geçmişti. O günlerde T.B.M.M. Ulus’daki bina da görev yapıyordu. Bazen annemle Ulus çarşısına ve meydanda ki Sümerbank’a alışverişe giderdik. Dönüşte de meydandaki Atatürk’ün at üstündeki ünlü heykeli ve hemen altındaki elini miğferine götürmüş asker heykelinin önünden geçerek troleybüs durağına doğru yol alırdık. Çoğu zamanda Büyük Millet Meclisi Binasının önünden geçerdik. Ama binayı görmek çok sonraları 2015 de nasip oldu. Üç arkadaş yaptığımız çok kısa Ankara seyahatimizde bu tarihi binayı gezmek istedik, ama restorasyon dolayısı ile Cumhuriyet Müzesi olarak işlev gören bina kapalıydı. Burada imdadımıza istanbullite muhabiri arkadaşım Selçuk Erarslan’ın kız kardeşi Sedes Hanım yetişti. Ulus meydanında ki Sümerbank Genel Müdürlüğün de yıllardır görev yapan ve son derece girişken bir kişi olan Sedes Hanım, civardaki bütün kamu kuruluşlarında çalışan herkesi tanıyordu. Bizi kolayca eski meclis binasına soktuğu gibi en yetkili kişiler de binanın tarihi hakkında bize bilgi verdiler ve binayı gezdirdiler. Bu gezinin bir artısı da herkese açık olmayan meclis binasının bahçesini gezmek oldu. Binanın yan cephesine bakan nadide ağaçlar ve çiçek tarhları içindeki havuzlu bahçeyi gezdik. Bu bahçe Atatürk devrinde bir çok önemli kişilerin ağırlandığı toplantılara sahne olan mekandı.
ANKARA PALAS
ANKARA PALAS
İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Binasının hemen karşısında yer alan bu tarihi bina 1924 yılında Mimar Vedat Tek tarafından tasarlanmış ve yapımına başlanmış, ama inşaata devam etmeyince Mimar Kemalettin Bey tarafından devir alınmıştır. 1927 yılında Kemalettin Bey'in vefatından sonra 1928 de yapı tamamlanmıştır. Milli Mimari akımın öncü örneklerinden olan bina, simetrik bir cephe planında ortada kubbeli bir giriş, her iki yanda ikiz kuleleri ile Ulusal Mimari akımın öncü örneklerinden biridir.
İlk yapıldığında Sağlık Bakanlığı olarak düşünülen bina 1928 yılında açıldığından itibaren Büyük Millet Meclisi misafirlerinin konuk evi olarak işlev görmüştür. 1983 yılında önemli bir restorasyon gören bina 60 odalı, resepsiyon salonu, toplantı odaları, çay salonları olan modern bir otel olarak hizmete açılmıştır.
ANI
Ankara Palas ile benim özel bir anım yok. Bütün yaptığım hemne karşısındaki İkinci T.B.M.M. binasını gezdiğim gün, onun önünden bu ünlü otelin tek bir kare fotoğrafını çekmek oldu.
SON SÖZ VE BELKİ DE DEVAM EDECEK BİR PROJE
Vedat Tek adını ilk defa Sirkeci’de ki Büyük Postane’yi gezdikten sonra öğrenmiştim. Aynı bölgedeki Hobyar mescidinin tanıtım yazısında da aynı isme rastlayınca, bu kubbeleri, saçakları, dış cephedeki çini süslemeleri çok değişik binaların mimarının kim olduğunu araştırmak bir farz oldu. Bu araştırma sonucu gördüm ki, “Birinci Ulusal Mimari Akımın” öncülerinden olan Vedat Tek Bey, yalnız İstanbul’un değil Türkiyenin birkaç önemli kentinin de mimarisine önemli dokunuşlar yapmış, katkılar da bulunmuş ve geriye ölümsüz eserler bırakmıştı. Aynı bir önceki dönemde benim yazılarıma ve gezilerime konu olan Sarkis Balyanlar, Raimando D’Aranco lar gibi. Bu yazıda benim şahsen gördüğüm ve fotoğraflarını çektiğim Vedat Tek yapılarının kısa bir özeti var. Prensip olarak istanbullite yazılarında kendi çektiğim ya da istanbullite muhabirileri ve tanıdığım dostların çektiği fotoğrafları kullanırım. Bu nedenle şimdilik bende fotoğrafları ve fazla bir anıları olmayan Cemil Topuzlu Köşkü, Mahmut Paşa Köşkü, Zihni Paşa Camii, Vedat Tek evi, Hürriyet Tepesi gibi İstanbul’ da olan diğer Vedat Tek yapıtlarını bu yazıya koymuyorum. İlerde belki ben, belki de arkadaş ve dostlarım buraları ziyaret eder, fotoğraflarını çeker sonra da yazıya eklemeler de bulunuruz.
Cem Özmeral
5 Nisan 2017
Dublin, Ohio
OKUYUCU YORUMLARI
Sevgili Cem,
Mesleki bilgilerimi tazelememi sağladın, çok teşekkürler. Bu ulusal mimari akım benim çok sıcak baktığım bir mimari stildir. Bugünün birçok dejenere yapısına baktığımda, Vedat Tek ustayı rahmetle anmamak mümkün değil, o şahsiyetli ve özenli yapılara hayran olmamak mümkün değil diyorum.