Buna resimlerin ,öyküsü demekte mümkün, hatta belki daha doğru bile olur. Çekilen her resimin şüphesiz bir hikayesi vardır, ama büyük ama küçük. Resimler zamanın dondurulmuş yansımalarıdır . O an olanlar dondurulur ve üzerlerine basıldıkları kağıt parcasi yok olmadıkça ölümsüzleştirilir. Hem cansızdırlar hemde ölümsüz!
Siz hiç eski kitapçılarda yada eski kartpostalları, fotoğrafları sergileyen antikacı dükkanlarında bundan yüz yıl öncesi çekilmiş resimlere bakıp, "acaba bu resimdekiler kimler, nasıl yaşadılar, resmin çekildiği yer neresi? "diye merak ettinizmi? Ben hep bunları merak etmişimdir, özelikle, ailemden bizlere kalan resimleri. Babamın vefatından sonra ,aile albümlerdeki resimleri son zamanlarda daha bir sık inceler oldum.
Iste nostalji ağırlıklı bu bölümde böyle hikayesi pek bilinmeyen, unutulmuş resimleri mercek altına aldık, inceledik, sorduk, soruşturduk, ipuçlari bulup, iz sürdük ve sonunda birkac satırlık öykücükler çıkardık.
Ama doğru ama yanlış, o gün donan zamanı, bugün tekrar canlandırmaya uğraştık. Sanki o cansız resimlerde bir kıpırdanma oldu, yada bize öyle geldi.
Seveceğinizi umarım.
C.Ö.
25 Eylül 2009
Dublin, Ohio
#1 KÖPRÜ ALTINDA MERAKLI İNSANLAR, circa 1957
Fotoğraf 1958 öncesi eski Galata Köprüsünün Karaköy ayağında çekilmiş . O zamanlar Boğaz ve Ada vapurları köprünün bu kısmından kalkardı. Büyük bir olasılıkla bu fotoğraftı da o vapurlardan birinden çekmişler. Burada bu kalabalık, bu insanlar ne yapıyor ? İsterseniz ona sonra gelelim, ama önce bir insanları ve çevreyi izleyelim. 1958 öncesi dedik çünkü Raimondo D’Aronco’nun eseri Tahtalı Cami ya da diğer adıyla Merzifonlu Kara Mustafa Paşa camii Menderes devrinin o yıl Karaköy meydanında başlayan çevre düzenlemesi ve istimlaklar inden henüz nasibini almamış. Arka planda Çeyrek Hasan’ın ünlü Börekçisinin ilanı gözüküyor. Köşede Ziraat Bankasının binası var Bu binanın hemen yanında Emanetçi Sultan’a vardı. Anadoludan Haydarpaşa’ya trenle gelip vapurla Karaköy’e gelen, iş arayan insanlar tahta bavullarını burada emanete verip otel aramaya çıkarlardı. Resmin sağ tarafında gördüğünüz kayıkçılar Osmanlı devrinden beri Karaköy den Eminönüne yolcu taşırlardı. Belki de çocuklukta anneannem den öğrendiğim ve hala küçük torunlarım ile oynadığım kayıkçı oyunun tekerlemesi de bu kayıkçılardan türemişti:
Fış fış kayıkçı
Kayıkçının küreği
Tıp tıp eder yüreği
Akşama fincan böreği
Köprünün bu alt kısmında, dün gibi hatırlıyorum Uzun Ömer’in Büfesi, eski kitap alıp satan kitapçılar, ve vapur gişeleri vardı. Uzun Ömer bir dev adamdı, boydan kısmetli olduğu için insanlar onun büfesinden milli piyango bileti alırlardı. Sonra o öldü ama ayakkabıları,artık 60 numara mı idi 70 mi bilemem, büfenin önünde teşhir edilip müşteri çekmeye devam etti. Bu tarafa vapurlar yanaştığı için balık- ekmekçiler çoğunlukla Eminönü tarafını tercih ederlerdi. Ama Kadıköy vapur iskelesi de daha yapılmamış olduğu için Ziraat Bankasının önünde ki köşede birkaç balık ekmekçi bulunurdu. Bugünkü gibi koca koca yaldızlı kalyonlar ve cepkenli fesli çığırtkan balıkçılar da yoktu. Bir sandal içinde bir ev mangalın da pişirilen, gazete kağıdına sarılıp çeyrek ekmek içinde soğanı ile sandaldan yoldaki müşteriye uzatılan balık ekmekler. O zaman şimdiki gibi mekanik uzun oltalar olmadığından amatör balıkçılar mesineler ile genellikle köprünün alt kısmında balık avlarlardı.Köprünün altında ki insanlara bakın, hiç kimsede bir denize düşerim korkusu yok, öyle bir tedbir de alınmamış , bir korkuluk bile yok. Ama zaman zaman, özelikle vapura binerken denize düşen, arada sıkışan, sakat kalan ya da boğulan olurdu.
Köprü ayağının bu bölümünün Haliç kısmında manavlar vardı. Mavi önlüklü manavlar, kıvırcık salataları, portakalları, o zaman Türkiye de yeni olan muzları, ipe dizilmiş ampuller altında teşhir ederler, önlükleri ile elmaları parlatırlardı. Birde balıkçı kahvesi vardı, nargileli , tavlalı, okeyli bir kahve. Köprünün ortasına doğru gidince dükkanlar seyrekleşir, levazım depoları başlardı. Köprü altı denilen yerler işte buraları idi. Kemalletin Tuğcunun kitaplarındaki köprü alt çocukları herhalde buralarda yaşardı. Köprünün pas içindeki yosun kaplamış ayaklarının yanında yemyeşil suyun içinde pislikler yüzer, etraf balık, mazot ve kömür kokardı. Fotoğrafta görünmüyor ama köprünün üstünü altına bağlayan bir merdiven başını muhakkak bir dilenci mekan edinirdi. Merdiven altların da da 25 kuruşa bir dilim ambalajsız çikolata satanlar, tükenmez kalemciler, şam babacılar ve tombalacılar.
İnsanlara ve kıyafetlere de bir göz atalım. Memurlar, askerler, kayıkçılar, balıkçılar, hamallar, küfeciler.Yaşlısıyla genciyle insanlar ve çocuklar. İstanbullular da şapkalar, Anadoludan gelip burada iş tutanlarda kasketler. Fotoğrafta pek kadın yok ama çocuk çok. Genç bir kız elleri dizlerinde denizde olup biteni seyrediyor. Ayağında yazları çok revaçta olan bilek den bağlı beyaz sandaletler var. Biraz ileride bir kadın kucağında ki bir yaşından küçük çocuğunu da denize doğru eğerek manzarayı izliyor: beyaz patikli çocuk bugün altmışlarında olmalı.Sonra bir sürü oğlan çocuğu, çoğunun üstünde dizlere kadar uzanan kısa pantolonlar. Blucinler, kot pantolonlar, şortlar heniz moda olmamış.
Gelelim köprünün altındaki bu insanlar ne yapıyor sorusuna. Bu bizim bir hastalığımız, bir yerde en ufak bir hadise olsun, meraklı insanlar bir anda etrafını sarar ve bir kalabalık oluştururlar. Aslında bir olay olmasına bile gerek yoktur. Orta okul yıllarında leyli okurken,İstiklal caddesine çıktığımızda çok kereler şahit olmuştum. Adamın biri işaret parmağı ile bir binanın üzerin işaret eder gibi havayı gösterir. Bir anda ne olduğunu farkına varmayan insanlar havaya bakarak etrafını sarardı. Bu resme çok baktım, çözünürlüğü çok yüksek olmadığı için anlamak güç. Ama benim tahminim, burada bir kayık batmış ve kayığı önünden ve arkasından bağlanan halatlarla yukarı çekiyorlar. Su içindeki çocuklardan birincisi kayığın arka bölümüne basıyor, diğeri de ortadaki oturma yerine. Küfeyle de kayıktaki bazı malzemeleri yukarı çekiyorlar, belki de bu bir manav kayığı , küfe batmadan kayığın içinde imiş. Ama olay olalı biraz vakit geçmiş, çocuklar suya dalıp halatları kayığa bağlamışlar ve bu sırada meraklı insanlar etrafa üşüşmüş. Arkada kalan insanların çoğu da bence olan biten den habersiz. Bu benim yorumum, sizde kendi yorumunuzu yapabilirsiniz.
Cem Özmeral
Dublin, Ohio
April 9, 2016
#2 SELIMIYEDE BIR ORTAOKUL, circa 1932
Resim 1930 ların başında bir ortaokulun beden eğitimi dersinden . Resimin içinde babamın gencecik halini zorda olsa seçebildim. Onun ortaokulu Üsküdar da bir okulda okuduğunu bildiğimden resimin bu civarda cekilmiş olması muhtemeldi. Nitekim resmin arka bölümündeki kule bana hemen ipucunu verdi. Evet burası meşhur Selimiye Kışlasının arkasında boş bir alandı. Okul bugün aynı yerde olmasa bile, Selimiye Ortaokulu olabilir.
Bu resimde dikkatimizi çeken ikinci bir konuda arkadaki küme halindeki insanlardır. Bizim çocukluğumuzda Istanbulda çocuklar icin bisiklet sahibi olmak, olsa bile arnatuvut kaldırımlı sokaklarda ona binebilmek oldukca olanak dışıydı. Günümüzde lüks otellerin kumsallarında kiralanan jet skiler gibi, o zamanlar mahalelerin boş arsalarında, bisikletçiler küçük bir ücret karşılığında çocuklara bisiklet kiralarlardı. Bayramlarda tekerlekleri rengarenk gramofon kağıtları ile süslenen bisikletlerle çocuklar boş alandaki parkurda tur atıp dururlardı. Bu bisikletçiler bazende daha küçukler için parkurun bir bölümüne kayık salıncaklar ve atlı karıncalar kurarlar ve onlarında eğlenmesini sağlarlardı.
Renkli resim ise küçük kızımın Birinci Ordu Karagahını ziyareti sırasında, Büyukbabasının beden eğitimi talimi yaptıği alana yakın bir yerden , ama ilk resimden seksene yakın yil sonra cekilmiş.
C.Ö.
19 Ekim, 2009
Dublin, Ohio
1932 de SELİMİYE'DE BİR ORTAOKULUN BEDEN EĞİTİMİ DERSİ Fotoğraf 1930 ların başında bir ortaokulun beden eğitimi dersinden . Resimin içinde babamın gencecik halini zorda olsa seçebildim. Onun ortaokulu Üsküdar da bir okulda okuduğunu bildiğimden resimin bu civarda cekilmiş olması muhtemeldi. Nitekim resmin arka bölümündeki kule bana hemen ipucunu verdi. Evet burası meşhur Selimiye Kışlasının arkasında boş bir alandı. Okul bugün aynı yerde olmasa bile, Selimiye Ortaokulu olabil...ir. Bu resimde dikkatimizi çeken ikinci bir konuda arkadaki küme halindeki insanlardır. Bizim çocukluğumuzda Istanbulda çocuklar icin bisiklet sahibi olmak, olsa bile arnatuvut kaldırımlı sokaklarda ona binebilmek oldukca olanak dışıydı. Günümüzde lüks otellerin kumsallarında kiralanan jet skiler gibi, o zamanlar mahalelerin boş arsalarında, bisikletçiler küçük bir ücret karşılığında çocuklara bisiklet kiralarlardı. Bayramlarda tekerlekleri rengarenk gramofon kağıtları ile süslenen bisikletlerle çocuklar boş alandaki parkurda tur atıp dururlardı. Bu bisikletçiler bazende daha küçukler için parkurun bir bölümüne kayık salıncaklar ve atlı karıncalar kurarlar ve onlarında eğlenmesini sağlarlardı.
Cem Ozmeral.istanbullite.com 19 Ekim, 2009 Dublin, Ohio
ESKİ MEKTEPLER
ESKİ MEKTEPLER- HİKAYELİ RESİMLER SERİSİ
Sonradan renklendirilmiş fotoğrafı bir tarihte internet den alıp arşivime koymuşum. Fotoğrafın altında “19.Yüzyıl sonlarında, Üsküdar'da,modern eğitim malzemelerine sahip bir okulun ibtidai (ilkokul)ve rüştiye (ortaokul) sınıfı öğrencileri,öğretmenleriyle birlikte Google Earth dersinde” diye not düşülmüş.
O zamanlar ilk mektep’e “ mekteb-i ibtidai”, orta okula da “Rüştiye” deniliyormuş.
Rahmetli babam eski bir Üsküdarlı idi. 1999 yılında vefatından 6 yıl önce kardeşim kendisiyle kayda aldığı görüntülü bir söyleşi yapmıştı. Bu söyleşide babaannemin kendisini Atlamataşı ndaki “Taş Mektep” diye anılan Hacı Selim Ağa adlı mahalle mektebine yazdırdığını söylemişti . Yıl 1923, Cumhuriyetin ilan edildiği yıl, ama okullar hala Arapça harflerle tedrisat veriyor. Babam burada, o zaman üç yıl olan ilk mektepte eski Türkçe ile okuma yazma öğreniyor. 1927 yılında Latin harfleri kabul ediliyor ve bu yıl babam Toptaşı ndaki Sokullu Mehmet Paşa Rüştiye’sine kayıt oluyor. Burası yukardaki fotoğraftaki gibi hem ilk okul, hem de orta okul. Babam burada orta okulu bitirdikten sonra 1936 yılında Heybeli Ada Deniz Lisesi’inden ikincilikle mezun olacaktır. Üniversiteyi devlet bursu ile Berlin de Humbolt Üniversitesinde okurken II . Dünya Savaşı çıkacak, babam da Türkiye dönerek İstanbul’da Robert Kolej de Üniversiteyi bitirecek ve 1942 yılında Boston’daki MIT Üniversitesine Yüksek Lisans eğitimi almaya gönderilecektir.
Kim bilir yukarıdaki eski fotoğraf Toptaşı ndaki Sokullu Mehmet Paşa Rüştiyesi olabilir. Dikkatimi çeken bir şey yalnız hocaların değil öğrencilerin de değişik kıyafetleri. Koyu lacivert ceketli ve çift sıra düğmeli öğrenciler Askeri mektep talebeleri olmalı, beyazlarda belki dini tedrisat görenler. Tabi tüm öğrenciler erkek, kızlar evde. Türk kadınına her türlü haklarını veren Büyük Atatürkü bir kere daha rahmetle analım.
Biliyorsunuz Cumhuriyetle ve Latin alfabesinin kabulü ile mektepler okul, talebeler öğrenci , hocalar öğretmen oldu. Ben okul kelimesinin hep okumaktan türediğini düşünürdüm. Ama eski kart postala bakınca fikrimi değiştirdim. “Une ecole Turque” diyor. Bir Türk okulu. Kim bilir belki de okul kelimesi bizim”ecole” i Türkçe okumamızdan türedi.
Yazıyı babamın arkasına tarih atmadığı eski bir fotoğrafla bitireyim. Beyaz pardösülü olan orta okul talebesi Hamza Özmeral. Arkadaki levha da belli belirsiz Üsküdarı okudum ama gerisi okunmuyor.
Cem Özmeral
17 Kasım 2017
Dublin, Ohio
#3 ÜÇ BİLMECE RESİM
Resimlere tıklayarak büyütebilirsiniz
Image:
Üç resimde babamın albümünden alınmış. Benzeri resimlerden 1930 ortalarında çekildiğini tahmin ediyorum. O tariherde: Cumhuriyetin onuncu yılı kutlamaları, Tayyare Günü, Istanbulun düşman işgalinden kurtuluşu, Gedikli Mektebi kuruluş yıldönümü gibi çeşitli etkinlikleri ve resmi geçitlerli içeren bir dolu resim var aynı albümde. Bu resimlerin arkasına ise ne bir tarih, nede bir not düşülmüş.
İlk resim acaba Taksim Kışlasının bulunduğu alandamı çekilmiş diye düşündüm ve araştırdım. İkinci ve üçüncü resimler acaba Dolmabahçe Sarayı yada Çırağan Sarayı önümü diye aklımdan geçirdim. Eminim dedim, Istanbulda bu kule duvarları hala varsa, muhakkak onun yakınında çalışanlar ve oturanlar burayı bilecektir, ama ben tesadüfen buradan geçmezsem nasıl bulurum bu kulelerin nerede oldugunu yada bu binlerce insanın toplandıgı yüksek alanı?
4. RESİM VE BİLMECENİN ÇÖZÜMÜ
Sonunda bu sorunun cevabını önceleri dikkat etmediğim 4.resmin arka planındaki bir ayrıntıda buldum. Tanıdık bir sütundu bu, belki bir kulenin kaidesi idi, ama hangisinin? Hemen Google girip Beyazıt kulesi resimlerine baktım. Evet burası şimdi Istanbul Üniversitesinin bulunduğu Beyazıt kulesine yakın olan alandı. Ve o anda birinci resimdeki yüksek duvarı, Mahmut Paşadan, Kapalı Çarşının Beyazıt kapısına doğru tırmanırken gördüğümü anımsadım. Sonra resimleri yan yana koyup bir kolaj yaptım.Duvarla kuleler birbirıne cuk oturmuştu. Resimlerin çekildiği yer artık belli olmuştu.
Biri yeni biri eski son iki resim
Picture Courtesy of galeri.istanbul.gov.tr
#5 DERBİDE KAPTANLARIN ELINDE KUŞ KAFESLERİ circa 1964-65
Fotoğrafın öyküsünü okumaya çalışalım. Bir Beşiktaş Fenerbahçe derbi öncesi. Dolmabahçe stadı tıklım tıklım dolu. O zamanlar açık tribünlerde koltuk yok, yerler beton ve 40.000 nin üstü seyirci ayakta maçları seyrediyor. Yıl 1960 lı yılların ortası. Ortada Beşiktaş kaptanı Necmi Mutlu ve Fenerbahçe kaptanı rahmetli Şeref Has. Ellerinde içinde kuş olan birer kuş kafesi. Belki iki muhabbet kuşu. Necmi’nin yanında Fenerbahçe Başkanı rahmetli İsmet Uluğ, Şeref’in yanında Beşiktaş Başkanı rahmetli “Baba” Hakkı Yeten. Fotoğraftaki diğer kişiler kimler, resimdeki bayan kim ? Bunları bilemiyoruz, bilenler varsa bize yardımcı olsun. Bizim tahminimiz Futbol Federasyonu'ndan yetkililer ve her iki takımın idarecileri, belki de Kuş Severler ve Hayvanları Koruma dernekleri yöneticileri.
Peki neden kuş kafesleri ve kuşlar; belki kanarya ya da muhabbet kuşları takım kaptanlarına sunulmuş.
Gene benim tahminime göre o yıllarda Ankara’da yapılan bir futbol maçında sahaya uçmakta zorlanan bir güvercin konmuş ve ismini ve takımını hatırlamadığım bir futbolcu kuşu sahadan atmak istemiş, atamayınca da onu tekmelemişti. Bu olay spor kamuoyu kadar herkesi etkilemiş, hayvan severler, kuş severler gibi dernekler olduğu gibi tüm sosyal kuruluşların büyük tepkisine neden olmuş, Futbol Federasyonu ve spor kulüpleri olayı şiddetle kınamıştı. Ertesi hafta oynanan derbide iki ezeli rakip kuşlara olan sevgilerini belirtmek için sahaya içinde siyah beyaz ve sarı lacivert kurdelalarla süslenmiş kuş olan kafeslerle çıkmışlardı.