Pargalı İbrahim Paşa ile Hatice Sultanın At Meydanındaki köşkü popüler televizyon dizisi Muhteşem Yüzyılda sıkça gördüğümüz mekan. Saray’da Topkapı Sarayında olmayan gelenekler var. Örneğin sofra başında kadınlı erkekli yemek yeniyor, etrafta heykeller, resimler var, İbrahim Paşa devamlı keman çalıyor. Tabi bir sinema filmini yada televizyon dizisini belgesel bir filimden ayıran özelik, ilkinde tarihi gerçekleri çok saptırmadan senaryoya bir takım eklemer yapmak ve olaya renk katmaktır. Ama tarihçileri, ve bazı seyircileri memnun etmek zor iş. Kimisi Haremdeki ilişkileri beğenmez, kimi kadınların dekoltesini, kimi Sultan Süleyman neden “Mavi gözlü” der, kimi Pargalı’ya diş biler kimide Hürrem’den nefret eder. Hollywood’ta yapılan bir Napolyon filminde kimse “yahu bunlar acaba doğrumu? “diye sormaz, ama olay bize gelince çok hassas oluruz. Belki de bu nedenle Atatürkü konu alan bir yabancı filim çekilemez, Türkiye’de çekilenlerde ilk piyasaya çıktığında kıyamet kopar. Bize göre filmlerde seyircinin heyecanlanması için biraz abartı olacaktır ve yapılan filim o zamanın gerçeklerini, günümüzün zevk ve anlayışına uygun olarak cilalamak, filmin tutulması açısından gereklidir.
Bu dizi benim hoşuma gitmiş olmalı ki, Beyazıt kulesini gezdiğim gün Sultan Ahmet meydanına bir uğrayayım ve hem İbrahim Paşanın şu meşhur Sarayını göreyim , hemde içinde yer alan İslam eserleri Müzesini gezeyim dedim. Geziden sonra da İbrahim Paşa ve Köşkü ile ilgili bilgileri de araştıramaya başladım.
Kanuni Sultan Süleyman, Vezir-i Azam-ı İbrahim Paşaya “Pargalı” diye hitap edermiydi bilemeyiz, ama bu onun dört lakabından biri. Parga Yunanistanın Adriyatik denizi kıyısında dünya güzeli bir balıkçı kasabası ve burada bir balıkçının oğlu olarak doğan çocuk sonraları korsanları eline geçiyor ve yolu önce Manisa’ya oradan da Osmanlı sarayına kadar uzanıyor. Manisa’da şehzade Süleyman onun keman çalmasınımı, yoksa mandolin çalmasını beğenmiş orasıda pek açık değil. İbrahim Paşanın ikinci lakabı” Frenk İbrahim” yada “Güzel İbrahim”. Frenk lakabı Paşanın güzel sanatlara olan hayranlığından geliyor. Sarayını resim ve heykellerle donattığı gerçek olsa gerek. Macaristan seferinden mitolijideki ünlü “üç güzeller” heykeline getirtip, At Meydanına köşkün tam karşısına dikince, halkın ağzı bohça değil’ ki, dedikodular alıp yürüyor:” Bir İbrahim putları yıktı diğeri tekrar dikti “diyorlar.
Üçüncü lakabı “Makbul İbrahim” ise, onun Sultan Süleymanın nazarında ki yüksek mevkinden ve Hünkarın onun fikirlerine verdiği önemden geliyor. İbrahim Paşanın bu lakaptan aldığı öz güven onun sonunu da hazırlıyor ve ölümünden sonraki son lakabına yol açıyor: “Maktul İbrahim”. Bazılarına göre Sultan Süleyman, Hürrem Sultanında etkisiyle İbrahimin sonunu getirmeye karar veriyor. Ama bir taraftan da can dostu ve en yakın akıl babasına kıymaya gönlü el vermiyor ve kaçması için ona her fırsatı veriyor. Mağrur İbrahim Paşada sonunu bilmesine rağmen Padişahın davet ettiği yemeğe gidiyor, baş başa yiyorlar, içiyorlar. Sonrada İbrahim kendi köşküne döneceğine Topkapı Sarayında kalıyor ve o gece yarısı cellatlar tarafından boğdurularak “Maktul” oluyor.
Osmanlı hanedanında eceliyle ölen Sultanların türbeleri bilinirde, öldürülenlerin pek bilinmez. Merak ettim araştırdım, bulabildiğim tek bilgi Maktul İbrahim Paşanın Galatada’ki Canfeda Zaviyesine defnedildiği. Google’dan aradım ve Fındıklıda Canfeda çıkmazı bir sokak olduğunu ve burada Canfeda Hazretleri türbesi olduğunu gördüm. Bu bilgiyi Columbus’a geri döndükten sonra öğrendiğimden oraya uğrayamadım ama o civarda oturan sevgili okurlarımdan birinden rica ettim, oraya uğrayıp bana türbe ve bahçesinin birkaç resmini çekecek. Kim bilir belki de orada artık ismi okunmayan bir mezar taşının altında yatıyordur İbrahim Paşa. Eşi Hatice Sultana gelince onun türbesi de Haliç sırtlarında Yavuz Sultan Selim Camiinin bahçesindeki üç türbeden biriymiş. Onu da bir dahaki İstanbul yolculuğuma bıraktım. İbrahim Paşa ile Hatice Sultanın oğulları Cihangir ise Şehzadebaşı caminin bahçesindeki türbede imiş. Ama ne yazık ki ben İstanbul’dayken orada restorasyon çalışmaları vardı ve biz içeri giremedik.
|