YOĞURTÇU DİMO
1960 lı yıllarda Pangaltı, Feriköy ve Kurtuluş’un mahallerinin gezgin yoğurtçusu Dimoteos Kehribarcıyan’ın öyküsü
Hava kararmadan Dimo'nun çıngırağı bizim alt sokaktan işitilmeye başlar. Birazdan burada olacak demektir bu. Onun için balkonun penceresinden köşebaşını gözleyip döner dönmez kapıya inmek lazım. Yoksa Dimo'yu kaçırmak işten bile değil. Hele aksam yemekte zeytinyağlı bakla varsa yoğurtsuz olur mu?. Olmaz tabi. Onun için hemen inmeli.
İşte her zamanki gibi üçü askının bir tarafına diğer üçü ise öteki tarafına yüklenmiş, altı tepsi yoğurdun ağırlığını omuzlamış, bir eliyle çıngırağını diğeriyle de sopadan asılı ipleri kavramış ağır ağır çıkmaya başlamıştır yokuşu. Yoğurt askısından başlayayım anlatmaya. Tahtadan sopa ve tablalar ayni renk ;.koyu kırmızı. Yalnız sopanın her iki ucunda gümüşi parlaklıkta süslü metalden başlıklar var, bir de en üstteki tepsileri örten tahta kapaklar kenarları dantel a gibi işlenmiş süslü metalle yarıya kadar kaplı.. ve yine pırıl pırıl. Bu güzelim askıların fiyakasını tertemiz nikelajlı bir yağ kandili tamamlıyor. Kampanaya unutmayayım, o da diğerleriyle parlaklıkta yarışta. Ama bence en önemlisi kürek..yoğurt küreği. Onun sadece sapı ortada, gerisi kutusunda uzanmış yatıyor. Dimo sokak lambaları ile birlikte kandilini yaktı mi artık tasavvur edin gerisini. O albeni takımlar sapsarı ışığın titrek yansımasıyla bir anda kadife örtülü gümüşçü vitrinine dönüveriyor sanki. Ve onlarla beraber Dimo'nun o yorgun ve huzurlu yüzü de aydınlanıyor.
Kırmızı ve gümüşi parıltılı takımların ağırlığı altında yavaş yavaş eğilen Dimo'nun ufak tefek, çalışkan bedeni karanlıkta kaybolmadan hemen kendisini tarif edeyim size. İstanbul işi bir kasket, koyu çerçeveli gözlükler , ince çizgili kahverengi kruvaze ceket giyer Dimo. Kollarına bileklere kadar siyah kolluk takar daima. Onun altında uzun ve daima tertemiz beyaz bir önlük. Daha soğuklarda ceketin yerini siyah kalın bir gocukla pantolon alır. Yagmur, camur veya kar varsa sokaklarda mes ve lastigini ihmal etmez hic. Baska?, tabii arada bir sigara molası verirken kullandığı ağızlık ve cep saatini da ekliyeyim unutmadan.
Dimo sadece koyun sütü mevsiminde yoğurt satar. Tablanın kapağını kaldırdı mı üzerinde nah serçe parmağım kalınlığında sari kaymak tutmuş yoğurt yüzünü gösterir. Tam göbeğinde de daima birkaç tanecik siyah susam serpilmiş bulunur. Dimo'nun el terazisini de tahmin edersiniz artık. Bilmiyorum söylememe gerek var mı ama onlar da pırıl pırıl nikelajlı..küçücük daralarına kadar. Burada bir noktayı özellikle belirteyim ki, Dimo'nun yarim kilo, yedi yüz elli gram gibi miktarlar için tartıya ihtiyacı olduğunu hiç görmedim. Önce kandilin ışığında porselen çukur tabağı tartar, ondan sonra -dedim ya yukarıda en önemlisi yoğurt küreği diye - kutuyu açıp küreği alır eline, bir ileri hareketle kaymağı tepsinin kenarından ayırır, sonra aksi istikamette bir daldırma ile tek bir parça halide istenen miktar yoğurdu hop diye tabağa alır. Ölçmeye lüzum yok efendim, terazi daima ya tam ortada durur ya da azıcık tabak tarafına yatar. Öyle tabaktan tepsiye geri almak, fazlası için para istemek, azar azar üstüne akıtmak filan yok tabi. Yalnız, biz üst sokağın hemen başında oturduğumuzdan tepsinin ortasındaki kesim ve üstündeki siyah susam serpintisi bize hiç rast gelmez, ona yanarım.
Yazları ortalıkta görünmez Dimo , zannederim sobacılık yapar. Belki başka şeyler de elinden gelir, nikelajcılık, kaynakçılık mesela. Biz onu muganni gibi ahenkli sesiyle "yortçiiiii" sinden tanır, sofrada yoğurda yer varsa sokak lambaları yanmak üzere iken yolunu bekleriz.
Dimo bu seçilen duruşu ile herhalde pek coğunun beğenisini celbeder, belki bazılarının da garezini. Ama ziyanı yok, temizlikte örnek olmaktır onun meramı , şatafatta değil. Yoksa yoğurtsa o da yoğurt, koyunsa o da koyun. Üretileni sevmek ve beğendirmek de insanin elinde, ondan tiksindirmek de..
Mahallemizdeki birçokları gibi evimizde de birkaç nesil boyunca Dimo'nun yoğurdu yenmiştir. O taşıyabildiği müddetçe bu devam etti, Daha sonraları bir yardımcı tutup mesleğini sürdürdü. Belediye zabıtalarının da takdirini kazanmıştır Dimo. Ama acaba birgün aramızdan ayrıldığında o insana yoğurt sevgisi aşılayan tertemiz, pırıl pırıl güzelim takımlarına ne olur. İstanbul'un bir belediye müzesinde hakkettikleri yeri alırlar mı acaba kim bilir ?. Bekleyip görelim.
M. Perk
N.S., Canada
7 Ocak 2014